Acının rengi olarak 'kırmızı'

Acının rengi olarak 'kırmızı'

Acının rengi olarak 'kırmızı' Özgün ErgenKişisel başarı ve mutluluk öykülerinin, eğlencelik olanın durmadan dayatıldığı, vitrinlerin yapay ışığına kapılmaktan insanların giderek körleştiği bir çağda, bazı karşılaşmalar önemlidir.  Bu bir kitapsa...

Özgün Ergen

Kişisel başarı ve mutluluk öykülerinin, eğlencelik olanın durmadan dayatıldığı, vitrinlerin yapay ışığına kapılmaktan insanların giderek körleştiği bir çağda, bazı karşılaşmalar önemlidir.  Bu bir kitapsa üstelik,  bu kitap piyasa edebiyatının “al, oku ve tüket'' döngüsünün uzağında, farkındalığı ve tüketilemez olanı imliyorsa çok daha önemli.

Günlerden Kırmızı’yı okuduğumda, her iyi kitap, edebiyattan yana biraz daha umutlu olmayı sağlıyor, dedim kendime. Sait Faik, Sabahattin Ali, sonra Bilge Karasu hep bunu yaptılar. İyi bir kitabı okuduğunuzda,  dünya olduğundan daha iyi bir yer olmaz, ama bir kitap dünyanın daha çok farkında olmanızı sağlayabilir.

Polat Özlüoğlu’nun öykülerinde gördüğüm ve bence kitabın asıl özelliği, yazarın gerçekliği algılama biçimi, farkındalığı, öykülerinde zamanla kurulan kökensel ilişki ve bu çağda sıklıkla silip yok edilmek istenene direnmesi oldu.

Bu kitapta bugünlerde piyasa yazarlarının yapıtlarında sıklıkla yer bulan boşluklara yer yoktur:  Unutmak, uyum sağlamak, büyük çarkların içinde eriyip tükenmek, devasa boşluklar yoktur. Edebiyatı dil oyununa indirgeyen bir bakışa bu kitapta rastlamazsınız.  Öyküler, belleğe seslenir. Hem kişisel hem de coğrafyanın belleğine. Acılar kolektif bir seslenişe, bir çığlığa dönüşür. Hepimizin çığlığı olur. Cezaevlerindeki işkenceler, Soma işçileri, Gezi, çocukken evlendirilmiş olanlar, Dersim, Maraş, Cumartesi Anneleri…  Farklı zamanlarda gerçekleşmiş olaylarda ortak olan her birinin aynı “mekanın,'' “coğrafyanın'' acıları. Sanat, öncelikle “empatik'' bir ilişki kurmaksa, bu öykülerin yaptığı da budur. Fakat toplumun yalnız bir yansıması olarak değil, yaşanmış olana, insani olana, çok şaşırtıcı, herkesin bakmadığı ya da bakamadığı bir noktadan bakarak.

Kitabın daha ilk öyküsü, “Sen Yoktun Daha''da böylesi bir algıyı görürüz.

“Bak gözlerimi açtım. Kirli duvarlar üstüme üstüme eğilmiş, sarı lamba kendini çoktan asmış tavana, kapı ikiye ayrılmış üzüntüden, gölgeler yok artık, hepsi parmaklıklara tutunmuş, pencerelerin ağzı yüzü kaymış, yerde değilim ben, beyaz bir çarşaf mı bu? Ama ben kirliyim. Ellerim kıpırdamıyor, ayaklarım buz, bedenim taş. Kalbim atıyor mu? Duymuyorum. Belki de sağırım. Kalksam, ayaklansam, yürüsem biraz. Neden bembeyaz her yer, neden yatıyorum burada? Aç değilim, hiç değilim. Susuzum sadece. Uykum var biraz, uyusam, uyansam, uyusam, uyansam, uyusam, uyusam. Kaybolsam. Kimse görmese, bilmese beni. Unutsa, unutsam adımı, kendimi, her şeyi, unutabilsem. Zaman izin verir mi unutmama? Unutsam, uyansam…'' (s.13)

İşkencelerin, politik işkencelerin, birey üzerine etkisinden çok söz edildi şimdiye dek. Peki ya işkencenin, işkence görenin “algısına'' yaptıkları, “beden''imizde “bilincimizde'' olanlar? Beden unutmaz. Yazar bu noktada öyle bilinçli sözler kullanır ki defalarca elektrikle, kablolarla, türlü şekilde işkenceler gören kadına bu sözleri söyletir: “Uyusam, unutsam.''

Bu sözler, biz okura bir uyarıdır. Bu sözlerin okuyucuya yansıması şudur: “Bunlar yaşandı. Ama sen sakın bunları unutma olur mu? Hep hatırla. Silme belleğinden, hafızandan.''

Yazarın gerçeklik algısı, bu kitaptaki öykülere “kırmızı'' rengini verir. Ama gerçeklik, basit bir yansıtma değildir. Yazar, gerçekliği tutup getirmez. Gerçeklikle arasında böyle bir “mesafe'' yoktur çünkü. Aynı şekilde, yaşanan çağ ile yazar arasında da bir mesafe yoktur. Yaşadığı çağın bir tanığı değildir bu yüzden yazar, böyle olabilmesi için yaşadığı çağla arasında bir mesafe olması gerekirdi. Yazar, gerçekliğin içinden geçmektedir ve gerçeklik artık onun içindedir. Şiirsellik ve gerçeklik arasındaki bağ, şiirselliğe de gerçekliğe de daha yakından bakmayı sağlar. Çocuk yaşta evlendirilen Mükâfat’ın öyküsü, Cumartesi günleri annesiyle abisini arayan ve hep abisinin hayaletiyle büyümüş, kapı eşiklerinde ilgisiz, sevgisiz bırakılmış bir küçük kardeş, Maraş’ta evlerinin kapısına çarpı işareti konduğu için bütün sayıları “toplayıp çıkaran'' ama asla “çarpamayan…'' Bir yönüyle Egon Schiele’in, Bacon’ın tablolarını çağrıştırıyor öyküler; şiddet, bedenin deformasyonu, parçalanmanın tıpkı Schiele’in, Bacon’ın tablosu gibi canlandığını görüyoruz.

Uyku ve uyanıklık, ileriye ve tersine akan saatler, hep bir karşıtlık çemberi içerisinde buluşuyor. Uyku uyanıklığa, tersine akan saatler, tersine akan saatler, ilerlemeye bir çağrı oluyor. Acının öznesi, bu öykülerde “unutmak'' için “uyumak'' istemektedir. Oysa okur için tam tersi geçerlidir. Madenci Ahmet’in aklından geçenler, yazara bunu söyletir. Aşk ve dostluk, kıyımların, kötülüğün olduğu bir dünyanın umudu olur. Umut hep olacaktır.

“Saatler birbirine dolandı. Akrep yelkovanı yedi. Sonra uzaklardan sesler gelmeye başladı. Ömer’in dudaklarında harfler, kelimeler, cümleler, Ahmet’ten emanet dizeler pusuya yattı. Avuçlarında sımsıkı tuttuğu bir çift el vardı. Yumdu gözlerini. Uyandığında aklında o dize, yanı başında Zarife vardı ama Ahmet’i arandı gözleri, elleri, dudakları. Beyhude…

Tersine kurulmuş saatler gibiyim

Her daim seni vuruyor yüreğim.'' (s.62)

Kitaba adını da veren kırmızı renk, somut, gerçek ve keskin olana işaret eder. İki arada bir derede olma halini, kararsızlığı barındırmaz kırmızı. Kırmızıda her şey yoğundur. Kırmızı ısrardır. Mesela siyah da böyle bir renktir.  Geçişli değildir. Tavır içerir. Güne kırmızı rengini veren, yaşanılanın keskinliği ve somutluğudur aslında.

Bu kitaptaki öyküleri irili ufaklı oklara benzetiyorum. Bazen kısa, bazen uzun mesafeye atılan ama daima hedefe odaklanan oklar… Ok keskinliği, somutluğu, kesinliği imliyor. Polat Özlüoğlu’nun öykülerinde keskinliğini giderek artıran oklar, kitap ilerledikçe bir labirente dönüşüyor.  Labirente dalıyoruz...  Labirent karanlık, korkutucu, acılı… Peki ya labirentten çıkış var mıdır?

Polat Özlüoğlu’nun kitabı, labirentin ardını, ötesini de gösterir. Kitabın bir önemli özelliği de budur. Acılar nasıl yaşanıyorsa, kötülük nasıl kol geziyorsa dünyamızda, nasıl zavallıysak, bu bataklıktan öyle çıkmalıyız der. Zaman kötüden yanadır ama eskimeyen, zamana direnen bir şeyler hâlâ vardır. Bu, insanın tükenmeme umududur.

Kitapta saatler, hem zamanı gösterir hem de zamanın ötesine akar bu yüzden. Zamanın içinde ve ötesindedir. Şimdiyi, geçmişi, hatta şimdinin içinde geçmişi anlatmasıyla zamanın “içinde'', çağı herkesin hemen kavrayamadığı, kavrayamayacağı bir yönüyle anlatmasıyla ise “ötesinde''dir.  

Polat Özlüoğlu’nun öykülerini okuduğumda gerçekliğe, yaşanılana çok yönlü bakmanın mümkün olduğunu görüyorum. Bence, iyi bir edebiyatın sağladığıdır bu.

h-003.jpg

Polat Özlüoğlu, Günlerden Kırmızı, Notabene Yayınları, Ankara, 2015.

"Acının rengi olarak 'kırmızı'" haberi, 18 Şubat 2016 tarihinde yazılmıştır. 18 Şubat 2016 tarihinde de güncellenmiştir. ABC Kitap kategorisi altında bulunan Acının rengi olarak 'kırmızı' haberi 2016 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. Acının rengi olarak 'kırmızı' 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. ABC Kitap konusunda 19 Nisan 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

Hubbard Editör

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON HABERLER
  1. 15:46 Putin ve Aliyev, Stratejik Görüşme İçin Buluşuyor: Güney Kafkasya'da Yeni Dönem Başlıyor
  2. 15:39 Polonya'da Tutuklanan Adam, Rusya'nın Zelenski'ye Suikast Girişiminde Rol Almakla Suçlanıyor
  3. 15:21 TCMB'nin Haftalık Verilerine Göre Rezervler Artıyor: Dövizde Gerileme, Altında Yükseliş
  4. 15:16 İran Ordusu Komutanı: İsfahan'daki Patlama Şüpheli Hava Cisminin Tespiti Sonucu Gerçekleşti
  5. 15:12 Capri Adası'nda Feribot Çarpışması: En Az 29 Yaralı
  6. 15:07 TCMB Nisan Toplantısında Faizde Değişiklik Beklenmiyor: Deutsche Bank Raporu
  7. 14:59 Türkiye'de Eğitim Alan Yabancı Öğrenci Sayısı 1 Milyonu Aştı: İstanbul'da 185 Bin Öğrenci Okuyor
  8. 14:53 "Oxford Üniversitesi Resim Galerisinden Çalınan Tablo Romanya'da Bulundu"
  9. 14:51 CHP Milletvekili Gürer, Et ve Süt Kurumu'nun Yapılan Zamları Sert Bir Dille Eleştirdi
  10. 14:44 Sağlık Bakanı Koca'dan MHRS Randevularında Yeni Düzenlemeler
  11. 14:40 G7 Bakanlarından İran'a Yeni Yaptırımlar Kararı: İsrail'in Güvenliği Vurgusu ve Ortadoğu Gerilimi
  12. 14:34 "Ukrayna'da Rus Saldırılarında Sekiz Kişi Öldü, İki Çocuk Hayatını Kaybetti"
  13. 14:34 Marmara Bölgesi'nde Şiddetli Yağış Uyarısı
  14. 14:25 "Beylikdüzü'nde Bir Giyim Dükkanına Silahlı Saldırı: Şüpheliler Henüz Yakalanamadı"
  15. 14:22 "Tesla Model Y, Türkiye'de Ön Siparişe Açıldı: İşte Fiyatı ve Özellikleri"
  16. 14:22 Milletvekili Zamı Tartışması: Asgari Ücrete Zam Yok, Milletvekillerine 43.302 TL'lik Artış
  17. 14:19 "Konya'da Oto Hırsızlığı Operasyonu: 13 Milyon Liralık Değerde Araç ve Parçalar Ele Geçirildi"
  18. 14:14 "Diyarbakır'da Kadın Kafa ve Yüzünden Bıçaklandı: Eş Şiddetle Suçlanıyor"
  19. 14:12 TBMM lokantasının fiyatları gündeme bomba gibi düştü: Simitten bile daha ucuz bir menü fiyatı!
  20. 14:11 Tokat'taki deprem, büyük bir depremin habercisi olabilir mi?
ABC Kitap Haberleri