Deniz Yıldırım'ın "Halkçı-Demokratik Atılım Çağrısı'' geniş yankı uyandırdı

Deniz Yıldırım'ın

Deniz Yıldırım'ın "Halkçı-Demokratik Atılım ... Gazetemiz yazarı ve siyaset bilimci Yrd. Doç. Dr. Deniz Yıldırım ile İleri Haber 23 Nisan’ın tarihsel önemi ve cumhuriyetçilik temelindeki “üçüncü halkçı-demokratik atılım çağrısı'' üzerine bir söyleşi yaptı. Söyleşi...

Gazetemiz yazarı ve siyaset bilimci Yrd. Doç. Dr. Deniz Yıldırım ile İleri Haber 23 Nisan’ın tarihsel önemi ve cumhuriyetçilik temelindeki “üçüncü halkçı-demokratik atılım çağrısı'' üzerine bir söyleşi yaptı. Söyleşi Yıldırım’ın hem İleri’de 29 Ekim 2015’te kaleme aldığı “Halkın Cumhuriyet Cephesi'' başlıklı yazıda hem de gazetemiz ABC’de kaleme aldığı 23 Nisan’da Üçüncü Halkçı-Demokratik Atılım Çağrısı'' başlıklı yazılardan hareket ediyor. Biz de, Deniz Yıldırım’ın önerdiği yeni bir halkçı hat örülmesine yönelik tezlerinin daha net bir şekilde anlaşılabilmesi ve tartışılabilmesi adına söyleyişinin tamamını sizlere aktarıyoruz:

Tezinizi kısaca özetleyebilir misiniz?

Deniz Yıldırım: Elbette. Türkiye tarihsel bir dönemeçte. Bu dönemeç hem bir krize hem de fırsata işaret ediyor. Siyasal İslamcılık iç ve dış sıkışmalarını aşmak için baskı, zor dışında seçeneğe sahip değil. Fırsat da burada. Sadece şikayet eden değil, kurma fikrini öne alan bir yeni hat öneriyorum. Bu hat Türkiye’nin 1908’le başlayıp Cumhuriyet Devrimi’yle taçlanan dönüşümünü geçmişe dönerek değil, bugünün koşullarına uyarlayarak yeni bir kurma iradesinin örgütlenmesi önerisi. Bunun için öncelikle Halkçı bir atılım aşamasında olduğumuzu ifade ediyorum. Hedef ilkeleri sağa ve gericiliğe taviz vermeden daraltan, cepheyi ise genişleten bir Halkçı-Demokratik Atılım çizgisi. Bu anlamda emekten yana, özgürlüklerden yana bir yeni halkçı-demokratik atılım aşaması için koşulları uygun görüyorum. Bu nedenle asgari program etrafında, örneğin Halkçılık, Kamuculuk, Demokratik Cumhuriyet, Laiklik etrafında geniş bir kurucu ittifakın ve aynı zamanda gerçek bir halk iktidarı seçeneğinin yaratılması tartışmasını tarihsel bir devamlılık çizgisine oturtuyorum her iki yazıda da. Okunmasını ve tartışılmasını arzuluyorum bu nedenle de.

“KURUCUSUZ, PROGRAMSIZ KURTULUŞ YOK''

Saray’ın tüm iktidarın yitirmesi Cumhuriyet’in ilanı ve bir yıl sonrasında Hilafet’in kaldırılması ile gerçekleşti. Ancak 1920 yılında Ankara’da kurulan Meclis’in ilk kez Saray’dan bağımsız bir kuvvet ortaya çıkarmış ve bir ikili iktidar kurmuş olması nedeniyle, sürecin en kritik halkasının 23 Nisan olduğunu söyleyebilir miyiz?
Kuşkusuz 23 Nisan büyük ve devrimci bir dönüşüm. Hem dediğiniz ikili iktidar karakteri nedeniyle, hem de başka faktörlere bağlı olarak. Birincisi, unutulmasın, Türkiye kurtuluş savaşı verirken aynı zamanda kuruluşu inşa eden bir siyasal örgütlenme çıkarmıştır. Anadolu’da yerel kongre iktidarlarıyla başlayan ve ardından Ankara’daki Meclis’e taşınan önce “irade-milliye'', ardından da “hakimiyet-i milliye'' anlayışıdır. Bu anlamda kaynağını halktan almayan tüm iktidar biçimlerine karşıtlık zemininde bir savaştır Kurtuluş Savaşı program düzleminde. Bunu özellikle not etmekte yarar var. Kurucusuz kurtuluş, programsız kurtuluş yok.

İkincisi, 23 Nisan Meclisi, Padişah Hükümeti’ne karşı Meclis Hükümeti formülü getirmiş ve 1908 Devrimi’yle parlamentoyu baskıcı Hamid rejimine karşı güçlendiren anayasa değişiklikleri olan 1909 değişikliklerinin izinden giderek, yasama organını yürütmeye karşı en geniş yetkilerle donatmıştır. Bu anlamda savaş koşullarında Meclis’i etkin bir denetim unsuru olarak bakanlara karşı kullanan ve kuvveti yasamaya dağıtan bir karakterdedir.

Üçüncüsü, bu Meclis kurtuluş programını Halkçılık ilkesi etrafında, halka dayanarak örme anlayışına dayanır. Sınırları elbette burjuva demokratik devrimlerin sınıfları tarafından çizilmiştir; buna karşın büyük sıkışma anları “halka doğru'', “halkla'' çıkış arayışlarının yoğunlaştığı anlardır. Bu anlamda birinci Meclis, yazıda Birinci Halkçı-Demokratik Atılım olarak adlandırdığım halkanın içindedir.

Dördüncüsü, bu Meclis’in Halkçılık Beyannamesi’ne dayanarak yaptığı 1921 Anayasası bir tür devlet kurucu belgedir ve Türk ile Kürdün Kurtuluş Savaşı ittifakının birlikte kurma, birlikte kurtuluş anlayışı çerçevesinde toplumsal sözleşmeye dönüştürülmesi arayışıyla ilişkilidir. Bu anlayış 1924 ve sonrasında giderek terk edilmiştir. Bu anlamda Birinci Halkçı-Demokratik Atılım olarak Cumhuriyet Devrimi’nin eksik ve çözümsüz bıraktığı Kürt Sorunu şiddetsiz ve demokratik yollarla, yeni bir cumhuriyet atılımı eşliğinde mutlaka çözülmelidir.

Ve son nokta. Beşinci boyut; bu Meclis’in içindeki fikir çeşitliliği. Kurtuluş Savaşı ve kurucu irade, farklı görüşleri ortak bir hedef etrafında toparlayacak bir devrimci strateji eşliğinde kazanılmıştır. Bu anlamda asgari programla bugün toplumun farklı kesimlerine temel ve acil öncelikler listesine çözüm çerçevesinde ulaşacak, kuşatacak zemin var. Tekrar belirtelim, AKP’nin elbette gücünü arttıran ekonomik, siyasal koşullar var. Devlet imkanları var, medyada tekelleşme var, dinin siyasete alet edilmesi, pragmatizmi. Hepsi var. Ama bu parti asıl gücünü hala karşısındaki kuvvetlerin dağınıklığından ve seçeneksizliğinden alıyor. Üçüncü Halkçı-Demokratik Atılım çağrısı, sosyal demokratından muhafazakar kesimlere kadar ulaşabilecek en geniş cepheyi örmek adına seçenek çağrısıdır.

“HALK NOSTALJİ DEĞİL, BU BATAKTAN ÇIKIŞ BEKLİYOR''

Türkiye solunda uzun süre Türkiye burjuva devrimine dönük sağlıksız bir alerji hakim oldu. Bunun kırıldığını ve Türkiye solunu burjuva devrimleri ile belli açılardan ortaklaşan bir çizgiye yerleştiren yazılarınızın bu alerjinin etkisinden azade olarak tartışılabildiğini düşünüyor musunuz?
Kırıldığını düşünüyorum. Hayat öğretiyor; büyük bir liberal anlatı eşliğinde tarihi yorumlamaya çalıştı Türkiye solu uzun süre. Kendi kavramlarına, analizlerine yaslanmaktan geri durdu. Oysa o dönemin büyük tarihsel referanslarını açıp baksalar, Kemalist Devrim’in nasıl değerlendirildiğini görecekler.  Buna karşın bu alerjinin kırılması zorunlu; ancak tarihi tekrar etmek ya da bugün benzer bir içerikle “bir daha gel gel Samsun’dan'' nostaljisine geniş kitleleri mahkum etmek de mücadele edilmesi gereken anlayışlar arasında. Halk nostalji değil, bu bataktan çıkış bekliyor. Bakın AKP’li bakanlar bile başkanlık sistemini anlatırken “Türkiye’nin kurtuluşu başkanlık sisteminden geçiyor'' diyor. AKP’li kadroların bile 13 yılın sonunda Türkiye’nin kurtarılması gereken bir yerde olduğunu itiraf ettiği noktadayız. Kilis’e bakın; ne demek istediğimi anlarsınız. Türkiye yeni bir kurtuluş ve kuruluş aşamasında ve bu aşamaya programlı öncülük ederek halkı birleştirenler yeni bir cumhuriyet, yenilenmiş bir cumhuriyetle çıkışı da örgütleyecek. Bu sıkışmayı gören bir öncü strateji benim önerim; bu nedenle asgari program diyorum. Ve buna Türkiye hakim sınıfları ya da emperyalizm öncülük edemez. Halkla, halkçılıkla öncülük aşamasındayız.

Yazılarımın bu alerjiden azade tartışılıp tartışılmadığı konusuna gelince, şimdiye kadar aldığım tepkiler olumlu. Tarihe dayattığı görevler eşliğinde bakmayı öneriyorum. Unutulmasın, “insanlık önüne ancak çözebileceği sorunları koyar''.

Bugün ülkemizde Saray’da oturan ve hükümet ile meclis üzerinde de fiilen hakimiyet kurmuş bir Cumhurbaşkanı gerçeği var. Erdoğan’ın Saray’da ikamet etmesini 1908, 1920 ve 1923 yıllarında somutlanan devrimci dönüşümlere sembolik bir yanıt olarak görmek mümkün mü?
Elbette. Israrla Saray Rejimi vurgusu yapmam bundan. Söz konusu olan Çankaya’dan Beştepe’ye doğru basit bir mekansal değişim değil. Rejim değişimi mekan üzerinde de örgütleniyor, tarihsel referanslar ve ritüeller eşliğinde de sergileniyor. Bu anlamda Saray vurgusu ve yasamayı tamamen etkisizleştirecek ve bütün yetkileri Başkan’da toplayacak bir “Türk tipi Başkanlık'' arayışının arkasında da Türkiye’nin hem 100 yıl önce istibdada karşı ortaya çıkardığı Meclis sistemiyle hem de 200 yıllık modernleşme süreciyle bir hesaplaşma da var.  Ancak buna bakıp 12 Eylül sistemini savunacak hale gelmek kadar Saray Rejimi’ni güçlendirecek bir şey de yok. Kurucu bir irade, özgürlükçü yeni bir toplumsal sözleşme, birlikte yaşama iradesi metni ve siyaseti inşa etmek gerekliliğine vurgu yapmam da bu nedenle. AKP’yi karşısında savunmaya geçerek değil, AKP sonrasını kuracak iradeyi, seçeneği bugünden halkla, halkın içinde örgütleyerek yenmek mümkün.

Söz konusu yazılarınızda bir tarih okumasının yanı sıra, Türkiye’de bir devrimci sürecin önünü açmayı hedefleyecek bir cephe önerisi de var. Bu cephe sizce kimlerden oluşacak ve nasıl kurulacak?
Yazılarda da ifade ettim. Emekten yana, Türkiye’nin geniş emekçi kitlelerini birleştirecek, taşerona, güvencesizliğe karşı; otoriter siyasete karşı, memleketin sorunlarının demokratik yollardan çözümünü savunan, insanların ülke genelinde sokağa çıkamaz hale geldiği, gündelik hayatın eziyete döndüğü, çocukların, kadınların yaşayamaz hale geldiği koşullardan şikayet eden herkesi birleştirecek bir çizgi öneriyorum. Bunları sahipleniyorsa bu cephenin içinde hangi siyasal kimliklerin olduğunun çok önemi yok. Siyasetler arası ve siyasetlere göre cephe değil; ihtiyaçlara, halkın acil ihtiyaçlarına göre bir seçenek ve birlik sözünü ettiğim. Ve bunun hiç olmadığı kadar kuşatıcı, genişletici bir konjonktüre denk geldiğini görmek gerek, tüm zorluklara rağmen. Bu anlamda mesele öncülük meselesi. Öncüler bu programda ve seçenekte birleşirse, doğru araçları ve dili geliştirirse mümkün.

“BİRLİKTE YAŞAM İRADESİNİ ÖRGÜTLEYECEK BİR SEÇENEK''

ABC’de yayımlanan yazınızda Kürt siyasetini de Üçüncü Halkçı-Demokratik Atılım’ın parçası olarak tanımlıyorsunuz. Peki, HDP’nin savaşı Batı illerine taşıyarak sivilleri hedef alan bir stratejiyle arasına mesafe koyamaması önerdiğiniz cephenin hayata geçmesini zorlaştırmıyor mu?
Burada dikkat. Kürt siyasetini tanımlamıyorum. Türk’ü ve Kürdüyle birlikte yaşam iradesini demokratik yollardan örgütleyecek bir seçenek tarif ediyorum. Az önce de belirttim. Birliklerin, iradelerin siyasetler arasında kurulmasından ziyade, kurulacak öncü halkçı atılım seçeneğinin halkları birleştirecek çizgiyi öne alması gerektiğini düşünüyorum.

Diğer yandan şunu yine belirtmeliyim. Türkiye 7 Haziran’dan önce gerçek bir halk iktidarı seçeneğini kaçırdı. Bu imkan vardı ve bugün bu imkanın kaçırılmasının sonuçlarını bütün ülke yaşıyor. Bu anlamda CHP’nin de kendisini tarihsel rolüne uygun bir atılım içinde, sözünü ettiğim Halkçı-Demokratik Atılım imkanı çerçevesinde yeniden tarif etmesi gerekiyor. HDP ise 7 Haziran sonrasında ağır bir saldırı yaşadı. Ve HDP’yi asıl olarak bitiren ise PKK. HDP’yi bitirmiştir. Hendek-barikat siyasetinin geldiği yer, bir yanda onbinlerce Kürdün yerinden edilmesiyle, diğer yandan yüzlerce Türk gencinin cenazesinin ulaştığı Anadolu şehirlerinde Türk’le Kürt arasında giderek zayıflayan duygusal bağın daha da kopmasıyla sonuçlandı. Ve her şeyden öte, PKK sayesinde konsolide edilen otoriter-milliyetçi bir rejim var şu anda. Bütün zaaflarına rağmen gücünü buradan alan. Bu anlamda PKK karşısında eleştirel pozisyon almayan, canlı bombaların taziyelerine giden vekilleriyle ilgili işlem yapamayan bir HDP, ortaya çıkış iddiası bakımından sona ermiş bir proje artık.

Cephenin kuruluşu adına sosyalistlerin ve özel olarak Birleşik Haziran Hareketi’nin neler yapması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Ayrılıkları değil, günün şartlarına uygun olarak acil ihtiyaçları öne çıkarmak gerek. İkincisi, önerdiğim atılım çerçevesi tartışılabilir. Asgari bir program ve kurucu irade, ama en genişi. Sosyalistleri, Haziran’ı, CHP’yi, bu programda buluşacak tüm öncüleri birleştirecek bir halk iktidarı seçeneği. Bir de eskinin siyasal dili ve propaganda çerçevesinin gözden geçirilerek en geniş kitlelere ulaştıracak koşulların yaratılması.

"Deniz Yıldırım'ın "Halkçı-Demokratik Atılım Çağrısı'' geniş yankı uyandırdı" haberi, 25 Nisan 2016 tarihinde yazılmıştır. 25 Nisan 2016 tarihinde de güncellenmiştir. Politika kategorisi altında bulunan Deniz Yıldırım'ın "Halkçı-Demokratik Atılım Çağrısı'' geniş yankı uyandırdı haberi 2016 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. Deniz Yıldırım'ın "Halkçı-Demokratik Atılım Çağrısı'' geniş yankı uyandırdı 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. Politika konusunda 29 Mart 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

Hubbard Editör

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON HABERLER
  1. 01:18 Yavaş’tan Altınok’a çağrı: "Çocuklarınızın KPSS’de kaç puan aldıklarını bir açıklayın"
  2. 00:35 Korkunç kaza: 45 kişi hayatını kaybetti
  3. 00:28 Oy Kullanmayanlara 31 Mart'ta 475 TL Para Cezası Geliyor!
  4. 00:19 YSK duyurdu: “Oy sayımında iftar molası olmayacak”
  5. 00:13 Fed, faiz indirmek için aceleye gerek olmadığını belirtti
  6. 00:13 Bakan Vedat Işıkhan'dan Emeklilere Maaş Açıklaması Geldi!
  7. 00:05 Lahana: Faydaları ve zararları hazırlama yöntemine göre değişiyor!
  8. 00:04 250 Bin TL'ye yatırım yapın, maaşınız iki katına çıksın!
  9. 00:03 Endişe verici artış: Gençlerde kolon kanseri vakaları patlıyor!
  10. 00:03 Dikkat! Gelir Vergisi Beyanname Süresi Değişti!
  11. 00:03 Erdoğan'dan seçmene çağrı: Sandıklar namusumuza emanet
  12. 00:03 Ekrem İmamoğlu, 14. Kent Lokantası'nın açılışını gerçekleştirdi: "Cumhurbaşkanı bile gelebilir"
  13. 00:01 Korkunç Zincirleme Kaza: 3 Can Kaybı, 8 Yaralı!
  14. 00:00 İspanya, Nelson Kasırgası'nın etkisi altında: 4 kişi hayatını kaybetti
  15. 23:48 Son Dakika: Oy Kullanmayanlar 300 TL ceza ödeyecek
  16. 23:37 Akşener'in öfkesi neden seçimlere yakın zamanda arttı?
  17. 23:27 Avcılar'da Korkunç Olay: Tartıştığı Eşini Çocuklarının Gözü Önünde Öldürdü!
  18. 23:07 Uraz Kaygılaroğlu ve Berna Koraltürk'ten Paylaşımlar Soru işareti Uyandıran Cinsten!
  19. 22:33 Kazakistan, Doğal Felaketin Pençesinde: Binlerce Kişi Tahliye Edildi!
  20. 22:10 Akşener: “Mansur Yavaş, artık CHP Genel Merkezi’nin ev kölesi olmuştur"
Politika Haberleri