Hocam Şükrü Kızılot

Hocam Şükrü Kızılot

Hocam Şükrü Kızılot Sami GünalAya ilk ayak basan insan olan Neil Armstrong’un Ay üzerinde yaptığı yürüyüşte ilk söylediği ve tarihe geçen cümleye kendi kişisel tarihimiz açısından bir nazire yapacak olursak, “Benim için her yönüyle büyük...

Sami Günal

Aya ilk ayak basan insan olan Neil Armstrong’un Ay üzerinde yaptığı yürüyüşte ilk söylediği ve tarihe geçen cümleye kendi kişisel tarihimiz açısından bir nazire yapacak olursak, “Benim için her yönüyle büyük bir kaos; ailem içinse büyük kurtuluş olan kamu hayatım, Şükrü Hoca’mın sayesinde başlamıştır.'' demeliyim.  

Siz, hepiniz, belirlenmiş bir hedef için okuyordunuz ya da halen okuyorsunuz. İnanır mısınız benim bir hedefim yoktu. Üniversitedeyken bir gün ama bir kez olsun bu okulu bitirdikten sonra yok buradaki memurluk sınavına, yok şuradaki müfettişlik sınavına, yok oradaki bilmem ne sınavına gireceğim diye düşünmemiştim. Öyle bir heves, istek, beklenti ve planlamam da olmamıştı. Yani kafamın içinde bile konuşmamıştım. O zamanlar benim için bu doğaldı. Çünkü, okumayı sadece bir doğal “yol'' faaliyeti olarak içselleştirmiştim. Bizde okunurdu, okuyacaktım, o kadar.

Okul günlerimdeki işim, “entelektüel aylaklıktan'' ibaretti. Aklımca, entelektüel bir hayat için kendimi yetiştiriyordum. Ya akademisyen ya gazeteci ya da en fazla -sırf adalet nasıl dağıtılırı ispatlamak için- hâkim veya savcı olacaktım. Gazeteciliğin içinde yazarlık duygusu da gizliydi. Bu da benim için bir iş arzusu değil bir işlevselleşmeydi. Bürokratik iş yaşamı kafamda sıfırdı. Bu felsefe benim için o kadar sıradan ve farkına varılmaz bir şeydi ki daha sonradan farkına vardım bir iş için okumadığımın. Memur zihniyetim yok!

Bir gün, kız arkadaşım, “(…) İdaresi sınav açmış Kızılay’a indiğinde benim adıma bir başvuru yapar mısın?'' demişti. Serde delikanlılık var. Emir alındı, başvuru için gittim.

Sınava giriş parası istenince, muhalefet yapıp çıktım... Arkadaşıma telefonla bilgi verdim. Arkadaşım da “Amaan, nerelere para vermiyoruz, sen tekrar dön, benim adıma başvur.'' dedi. Yukarıda anlattım ya… Oysa başvuru hakkım olduğu halde gözümde iş yok ki kendi adıma da başvurayım! Ancak tekrar döndüğümde o kuruma kızıyorum ve inat üzerine ben de başvuracağım, diyorum. Kız arkadaşım ve diğer bir yakın okul arkadaşım, kazanmayı istedikleri halde kazanamıyorlar da istemediğim halde sınava giriyorum ve hiçbir hazırlığım yokken ikincilikle kazanıyorum. Talihe ve şu düştüğüm tuzağa bakınız!

Çevremin, “Aman, sınav kazandın, bu iş ele geçmez fakat ağzınla kuş tutsan seni mülakattan elerler bir adamını bulmalısın.'' baskısı üzerine… İnan olsun ki kendime çok güveniyorum ama sırf hakkımın gasp edilmesine engel olunması için Türkiye’ye özgü mekanizmaları çalıştırıyorum vs. 

Şükrü Kızılot Hoca’mın “gayretleriyle'' Genel Müdür’ün hatırlı eşi üzerinden kaleyi içeriden fethederek(!) artık “devletin adamı'' oluyorum. O gün ölmüştüm! Şimdi ağlayanım yok... Nasıl fethettik? 

Hocama şunu dedim: Gözetilmek anlamında torpil istemiyorum. Göstereceğim performans karşılığında hakkım/hak edişim “korunsun'' istiyorum... Belki de Türkiye’de böyle bir “torpil'' arayışı ilk örnekti. Dolayısıyla Hocam, “Aman şu öğrencim çok şöyledir, böyledir bunu işe alın.'' demedi. Öğrencimin sözlü performansı “korunsun'' dedi.
Hocamın bana kefaleti yüzümü güldürmedi. Sürgüm mürgün bir ömür boyu değersizlik… İroniye bakınız ki daha sonradan kurumu soyduğu anlaşılan yönetici bir gün beni karşısına aldı ki gözlerinin önünde kaybolmam için başka kurumlara geçiş teklifinde bulunuyor. Teklifte bulunurken dediği de şu: “Senin gibilerin devlet kurumlarına yüzde yarım ile bir oranda sızdığı olur.'' Çok şükür ki hırsızlık oranı içinde sızmamışım.  

Eskiden kamuoyuna ünü yayılmış değişik branşlarda hocalar olurdu. Bunların çeşitli ünleri dolayısıyla o dersi alanlar dışında çok sayıda da dinleyici olarak katılan misafir öğrencileri olurdu. İstanbul Tıp Fakültesi'nin anatomi profesörlerinden, derslere espri katan ve öğrenci yanlısı tavırları olan ünlü “Sami Zan Hoca'' bunlardan biriydi. Kamuoyuna yansıyan zekâ küpü esprileriyle yakından izlerdim. Konumuz olmuş olsa da anlatsak gülmekten yerlere yıkılırsınız. Keza, aynı zamanda mizah ve gezi yazarı, “Mizah zekânın zekâtıdır.'' diyen Cerrah Prof. Tarık Minkari var. Liste daha da uzatılabilir.

Benim de hocalarımın içinde ilginç, nevi şahsına münhasır hocalar vardı. Bilmiyorum şimdiki hocalar arasında renkli kişilikler var mı?

Geçenlerde bir konu dolayısıyla bir hocamdan söz etmiştim. “Bendenizin ''Kamu Bütçesi Dersi’ hocası olan bir profesör vardı. Çok dürüst davranırdı. ''İştigal alanımın dışında bir hayat tarzım, onun dışına çıkma dürtüm yok.’ anlamında tekdüzeliğini samimice anlatmak için derste ikide bir “Ben, geri zekâlıyım!'' derdi.

Aynı okulda tam tersine hayatın her alanında dolu dolu olan bir de Şükrü Kızılot Hoca’m vardı. Vergi ve kimi mali konular sevimsiz, ruhsuz şekilsel, sıkıcı bir anlatım olarak geçer. Eh verginin, kamu ekonomisi açısından ne kadar hayati olduğunun vurgulanması abesle iştigal olur. Bu kadar öneme haiz bir konu için onu en iyi anlayan-öğrenen ve uygulayacak olan öğrenciler yetiştirilmeli değil mi? İşte bu ekolün sahibi: Kızılot Hoca.

Üç yıl önce yüksek tansiyona bağlı beyin kanaması nedeniyle ameliyat edilmiş, bir daha da aktif hayata dönememişti. Evde istirahatli yaşıyordu. 22 Ağustos'ta hayatının sonlanmasıyla bu tedavi süreci sonuçsuz kalmış oldu. Aktif ve genç sayılan bir yaştaydı.

Şükrü Hoca’mın lakabı “Verginin Gülen Yüzü'' idi. Aynı zamanda vergiyi en iyi bilendi. O yumuşak kadifemsi sesiyle anlattığı konuların akıldan çıkması mümkün değildi. Konuyu unutsanız dahi konuya koşut anlattığı fıkrayı unutmaz, oradan hareketle anlatırdınız.

Şükrü Hoca’m Çorumlu bir “Buzdolabı Tamircisi'' amcanın oğludur. Naçarlıktan ortaokulda simit sattı, liseye geldiğinde inşaatlarda çalıştı, ODTÜ İşletme'yi kazandı ama parasızlıktan o yıl için kaydını yaptırtamadı. Onun yıllar yıllar sonra bana uzattığı eli o, bir Milletvekilinden istedi ama tutan olmadı. Sonra Vergi Dairesi’nde memurluğa başladı, AİTİA’yı kazandı... Akademik kariyeri bir muzip zekâ gösterisiyle başlar.

İlk kitabını 21 yaşında yazmıştır. Kitabının ilginç olan öyküsünü şöyle anlatır:

“O zaman henüz 21 yaşındaydım. Bir kitapçıya gidip kendimi tanıttım. Adam, bir bana, bir kitaba baktı ve kabul etmedi. İkinci kitapçıdan da aynı tepkiyi aldım. Kitabımı konsinye olarak dahi raflarına koymuyorlardı. Üçüncü kitapçıya gittiğimde, ''Şükrü Kızılot'un oğluyum, babam böyle bir kitap yazdı, işleri çok yoğun, dağıtımı ben yapıyorum.’ diyerek kendimi tanıttım. Kitapçı ilk etapta rafına 10 tane koymayı kabul etti. Sorun çözülmüştü. Artık yazdığım her yeni kitabı ''babam yazdı’ diyerek kitapçıya satıyordum. Bir gün kitabevinin sahibi babamla tanışmak istedi, kendisine vergiyle ilgili önemli bir konuda danışmak istediğini söyledi. Sorusunu benim yanıtlayabileceğimi söyledim, şaşırdı. Bu arada yayınlanan kitap sayısı 7'yi bulmuştu. Türkiye'de İnşaat Muhasebe Sistemi'ni kuran kişiyim. Bu kitabı kitapçıya götürdüğümde artık Şükrü Kızılot olduğumu açıkladım.''

Şükrü Hoca’m kendi branşında 58 ciltlik külliyat yazarken, 8 tane de mizah alanında kitap yazmıştır. Binlerce makale de cabası. Kitap boyu kendi boyundan yüksektir.

Her daim zihniyet paralelliği olmasa da uzmanlığına duyulan boyun eğmelerden dolayı bakanların, hükümetlerin danıştığı ama her zaman dinlemedikleri bir adam olmuştur. Bir zamanların ünlü Maliye Bakanı Adnan Kahveci’yle olan bir anısını şöyle anlatır.

Bir gün Maliye Bakanı Kahveci, Kızılot Hoca’yı arar. Telefona evde çalışan Safiye Hanım çıkar... Karşılaştıklarında Bakan sitem eder bana neden geri dönmediniz, diye. Hoca, Safiye Hanım’a sorar, Saf Safiye Hanım, “Yok Şükrü Efendi, Bakan seni aramadı. Kahveci mi neymiş bir adam aradı… Ben de Şükrü Efendi kahveye falan gitmez, kahveciyle, çaycıyla bir işi olmaz, herhalde kahveci adam yanlış aradı diye sana söylemedim.'' der.

Özel ilişkimize gelince... Her şeyden önce öğrencisiydim. Belki çalışkan bir öğrencisi değildim ama tartışmacı ve açık fikirli-mücadeleci-politik bir öğrenciydim. Bu yüzden bana güvenir, severdi. Akademik dedikodular(!) yapardık. Benim gibi bir tembeli derse bağlardı. Zekâsına ve bende olmayan hafızasına hayrandım. Mevzuatı noktası, virgülüne ezbere bilirdi. Bir soruya anında, “…Kanununun bilmem kaçıncı Maddesinin Şuncu Bendine göre…'' der ya da cevaba başlamadan önce konuyu yumuşatmak için ilgili bir fıkrayla başlardı. O kadar fıkra nerde saklanır ve konuya göre nasıl anımsanır bir sırdır. Bunu gazete okuyucuları da bilir. Sırf fıkraları yüzünden oluşan okurları vardı. Bir öğrencisinin tanımlamasıyla, “Şeker gibi hocadır. Dersleri eğlencelidir, baymaz. Sanki ''anlatılan konunun piri’yle sohbet ediyormuş gibi hissedersiniz kendinizi.'' 

Öğrencilerine yol gösterici ve teşvik edicidir. Makale-kitap heveslendirmesi yapar. Şimdilerde birisi bir kamu bankasının genel müdürlük katında bir yerlere yükselen ve bir diğeri iktisat profesörü olan iki parlak zekalı arkadaşımı daha öğrenciyken makale ve kitap yazmaya heveslendirmiş ve bu yolla akademik kariyerlerinin başlamasına sebep olmuştur. Bu iki arkadaşımın günler boyu öğrencilik evimde kitap yazma kampına kapandıklarının tanığıyım. 

(…)

Sonumuz hiç de iyi olmadı. Politik kafalı eski ve saf-dürüstçe çalışan bir kamu görevlisi olmam dolayısıyla bana karşı sureti haktan gözüküp de sonradan yönettikleri kurumları dolandırdıkları ve zarara uğrattıkları ortaya çıkanlar, çalıştığım kurumda beni hep “persona non grata-istenmeyen kişi" ilan ettiler. Sürgünlerim TBMM’ne yansıtıldı falan… Şükrü Hocam’ın, “Yahu, bu saftirik öğrencimle ne uğraşıyorsunuz?'' sorusunu bertaraf etmek için o koca bürokratlar, kendilerinin “analarına-avratlarına'' küfrettiğim gibi ahlaki bir boyut katıp Şükrü Hoca’yı benden uzaklaştırmak istediler. Şükrü Hocam devletin yüksek makamlarındaki her zevatın ahlaklı ve sözünün senet sayılacağı gibi bir Cumhuriyet terbiyesiyle yetiştirildiği için yüksek katlara doğal olarak inanası gelmiş ve ben ne de olsa asi bir gencim ya ola ki yapmışımdır diye rezervli yaklaştı. Beni fena haşladıydı, sen nasıl böyle yaparsın, diye. Hocam, bana inanmıyor musunuz, diyerek gözü buğulu şekilde elimdeki çayı zor içtim ve odasını terk ettim.

(…)

En son, içinde hem hocamın adının geçiyor olması hem de memleketin kültür hayatına hizmet eden bir emekçi olduğumu göstermek için (Ne de olsa o bir kitap teşvikçisiydi.) naçizane adımıza neşredilen kitabımızı sunmak istedim ama hep hastaydı... Peki, bu olmadı yeni kitabımı ulaştırırım hesabı içindeyken, tam da basım arifesinde kesin ayrılmış olduk. Çok erken oldu!

Kırılmak geçicidir… Hakkın ve iltifatların üzerimde kaldı Hocam!

Sami Zan Hoca’nın sözüyle ve üstüne bir şeyler söyleyerek bitirelim:       

“Yüksek makamlar, yalçın kayalara benzer. Oralara, nadiren kartallar, çoğunlukla da kertenkeleler çıkar.''
Şükrü Hoca ve benzerleri ben biliyorum ki kartallara benzerler. Kertenkeleler kimler?

Bir toplum, kartalların yerini işgal eden kertenkeleleri kendi yerlerine indirdiği zaman onurlu yaşamanın açılan yollarında dörtnala koşacaktır.

"Hocam Şükrü Kızılot" haberi, 25 Ağustos 2017 tarihinde yazılmıştır. 25 Ağustos 2017 tarihinde de güncellenmiştir. ABC Kritik kategorisi altında bulunan Hocam Şükrü Kızılot haberi 2017 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. Hocam Şükrü Kızılot 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. ABC Kritik konusunda 26 Nisan 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

Hubbard Editör

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON HABERLER
  1. 14:59 Fenerbahçe'nin Teknik Direktörü İsmail Kartal'ın Beşiktaş derbisi için planı netleşti
  2. 14:48 Renault, C segmentinde rakipsiz yeni bir tam hibrit SUV modeli tanıttı!
  3. 14:31 Ahmet Kaya'nın Filmine Sinema Salonlarından Büyük Veto!
  4. 14:24 Beşiktaş'tan tarihe geçecek transfer hamlesi geldi! Şok transfer!
  5. 14:22 Bu araçta uzun far kullanımı sorun olmaktan çıkıyor!
  6. 14:19 Eyüpspor'dan Manuel Lanzini hamlesi geldi!
  7. 14:11 Aşk Yeniden Mi Başladı! Lucas Torreira Devrim Özkan'la Bir Daha Dedi!
  8. 14:04 Ahu Tuğba Amerika'da trafik kazası geçirdi! Durumu nasıl?
  9. 14:00 Yusuf Güney'den şok açıklama: Kenan Işık, astral seyahatten gelmek istemiyor!
  10. 13:55 Son dakika! Korhan Berzeg muamması'nda son dakika!
  11. 13:49 Nihal Candan tahliye edildi! Son dakika!
  12. 13:47 Zafer Partisi'nde iki önemli istifa!
  13. 13:46 Korhan Berzeg'e ait yeni izleri tespit etme çabaları devam ediyor
  14. 13:36 Yılın en Etkili İsimleri Time 100 Galasında Buluştu!
  15. 13:28 TikTok Türkiye'de Yasaklanacak mı? AKP'li Vekilden Açıklama
  16. 13:27 4,4 Milyar Lira Yardım Hesaplara Yatıyor! Kimlik Numaralarınızı Kontrol Edin!
  17. 12:40 Uzman İsim Uyardı: Sıcaklıklar Rekor Kıracak! Yaz Ayları Kavurucu Geçecek
  18. 12:39 Kenya'yı Vuran Şiddetli Yağışlar ve Seller: En Az 32 Kişi Hayatını Kaybetti
  19. 12:35 Gazze Kıyısında İnsani Yardım Limanı İnşaatı Başladı
  20. 12:31 Sıvı Metal Alaşımlarıyla Hızlı Elmas Üretimi:Güney Kore'de Yeni Buluş
ABC Kritik Haberleri