Nazım Hikmet ve Mustafa Kemal Atatürk

Nazım Hikmet ve Mustafa Kemal Atatürk

Nazım Hikmet ve Mustafa Kemal Atatürk Sami GÜNALBazen tarihin içlerine doğru uçururum kendimi. Mesela, eski zaman İstanbul’una ya da Anadolu kentlerine ışınlanmak isterim. Bu yüzdendir ki eski Yeşilçam filmlerini sırf eski İstanbul’u görmek için izlemek istediğim...

Sami GÜNAL
Bazen tarihin içlerine doğru uçururum kendimi. Mesela, eski zaman İstanbul’una ya da Anadolu kentlerine ışınlanmak isterim. Bu yüzdendir ki eski Yeşilçam filmlerini sırf eski İstanbul’u görmek için izlemek istediğim de olmuştur.

Tılsımı olan kimi deyimler vardır. Tekil olan bir kavramı birden bire kendi içinde eritir bir elma şekerine çevirir. Bunlardan birisi de “Tarihin derinliklerine inmek'' deyimidir. Okul çocuklarına “Dersimiz tarih, açın kitabı-defteri!'' demektense, “Çocuklar, bugün sizinle tarihin derinliklerine bir yolculuk yapacağız.'' denildiğinde bir gizemlilik tılsımı içinde yolculuğa çıkılacağı heyecanıyla öğrenme ve dikkat katsayılarını arttırmış oluruz.

Tarih, aynı zamanda bir serüven bilimidir de. Bu serüven, bir toplumun olabileceği gibi bir bireyin de olabilir. Tarihin derinlikleri, denildiğinde aynı zamanda bir uzaklık hissi de uyandırılır. Şimdi biz, pek de öyle tarihin derinliklerinde kalmayan bir “yakın tarih'' içinde “memleket-hasret ve eziyet'' serüvenine göz atacağız.

Nazım Hikmet’in yaşadıkları, gönlümüzdeki hüzün tarlasının yastık başlarından birisidir. (Yastık başı: Pamuk tarlasındaki her bir sıralı pamuk hattının başucudur. Tarlanın dönümüne göre sayısı artar.)

Nazım Hikmet’le aynı dönemde yaşasaydım hiç kuşkusuz “ayrılık'' yaşayacaktık. Bir yoldaş olarak içimdeki hasretle ona yazdığım mektupta herhalde şöyle seslenirdim:

“Toprağımın oğlu, bizim buralarda sarı sıcak çok yakıcı, her gün tepededir. Bilmem sizin oralardan da (Rusya)  bu Güneş örtüsüz bir şekilde her gün mevcut mudur? Eğer var ise saat 12’de tam ortasına baktığında beni orada göreceksin. Sen, beni gördüğünde ben de o saatte seni orada görmüş olacağım.''

Böylece sevgimizi yan yana aynı çizgide duyumsayıp, paylaşmış olacaktık.

Bendeniz, daha henüz doğmamışken, zaman diliminin birinde Nazım diye bir adam varmış. Varmış da hiç yalnız değilmiş, peşinde adım adım faşizmin soluğu varmış. Sadece izlemekle yetinseler belki Nazım buna da katlanacakmış. Sevgili yurdundan ayrılmayı bir an olsun düşünmeyecekmiş. Fakat, Sabahattin Ali’ye yapılan ona da yapılacakmış. Bir punduna getirilip öldürülecekmiş... Bu acı gerçek, kanıtlarıyla birlikte gizli yoldan Nazım’a iletilmiş. Artık tek yol kalmış o da kaçmak! Nazım, enine boyuna düşünür ve sonunda düşündüğünü:

“…951’de bir denizde genç bir arkadaşla* yürüdüm üstüne ölümün…'' diyerek yapar.

Neyse ki şansı iyi gider de kapağı can havli ile Moskova’ya atar; arkasından karısını ve üç aylık oğlunu bırakarak.

Sevgili yurdunu canı kadar seven bu adamın içine, kocaman bir diş ağrısı gibi, yurt özleminin acısı çöker. Bunu şöyle tarifler:

“İnsanın memleketinde aldığı her soluk, hatta demir parmaklıklar arasında da alsa, muhacirlikte, hatta dostlukla tıklım tıklım dolu bir hava içinde aldığı bin soluğa bedel.''

Ve der ki:

“Karadeniz, denizlerin en güzeli. Şimdi penceremin az ötesinde rıhtımı döven sular dönüp dolaşıp boğazı geçiyor, oradan da bir bölüm Kalamış Koyuna, Kadıköy önlerine, Mühürdar’a, Moda kıyılarına geliyor. Kadıköy vapuruyla İstanbul yakasına geçerken, sulara iyi bakın, yüreğim orada.''

Çoğu kişi Nazım’ı, komünizmi övdüğü için hapis yattı sanır. Nede olsa komünist şair! Oysa ki orduyu isyana kışkırtma suçundan yargılanıp, hüküm giydi. Toplamda 43 yıl, indirimlerle 28 yıl 4 ay. Yani, günümüzde yaşasaydı hükmün adı “Ergenekon'' olacaktı. Sonra da, “Birçok kişi suçsuz, günahsız yere yatıyor, paralel devlet yaptı; milli orduya kumpas kurdular.'' açıklamalarının yanına, “Vatan şairine bile kumpas kurdular.'' teranesi eklenirdi.

Kimi tarihsel olaylar ve gerçekler, bilgiden ve fikirsel derinlikten yoksun olan yüzeysel “entel-ketler'' tarafından çarpıtılır… (Dikkat isterim: Entelektüel değil, entelektüel donanıma erişemeyenler, yüzeysel bilgilerle aydınlanmaya ve aydına engel olmaya, “ket'' vurmaya çalışan kişiler anlamında “entel-ket'' tanımlamasını uydurdum.)

Bunlardan birisi de Nazım Hikmet olayı. Tabii, dönem Atatürk dönemidir. Vur abalıya! Entelketler, dönekler, liboşlar, yobazla bir olmuş, “Atatürk de Atatürk!'' tümden kahrolsa da kurtulsak(!)

Anadolu’da ne var? Devrim var devrim!.. Devrimin adı ne? Gazi Mustafa Kemal Atatürk!

O devrimin bir de şairi var. Devrimin destanını yazmış. Adı ne? Nazım Hikmet!

“Paşalar onun arkasındaydılar/ O, saati sordu / Paşalar: ''Üç’ dediler / Sarışın bir kurda benziyordu / Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı / Yürüdü uçurumun başına kadar / Eğildi, durdu / Bıraksalar / İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak / Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak / Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı''

Devrimin lideri, devrimin destanını yazan vatan şairine, nasıl gönüllü olarak bir “idari'' kötülük yapabilirdi ki? Mümkün mü?

Bilen bilir ama bilmeyenler ya da unutanlar için biz, tarihe bir göz atalım.

Nazım Hikmet 18 Ağustos 1938 tarihinde Atatürk’e bir mektup yazar:

“Türk inkılabına ve SENİN ADINA AND İÇERİM ki suçsuzum. Askeri, isyana teşvik etmedim... Deli, serseri, mürteci, satılmış, İNKILAP VE YURT HAİNİ DEĞİLİM ki bunu bir an olsun düşünebileyim… SENİN ESERİNE VE SANA, AZİZ OLAN TÜRK DİLİNİN İNANMIŞ BİR ŞAİRİYİM.''

Siroz hastalığı teşhisi konan Atatürk, hastalığının iyiden iyiye artması üzerine 26 Mayıs 1938 günü Ankara’dan ayrılır ve İstanbul’a hareket eder. Bu, Atatürk’ün Ankara’daki son günüdür. Atatürk, İstanbul’da 1 Haziran 1938’den 25 Temmuz 1938’e kadar Savarona yatında kalır. Yaz sıcakları üzerine tekrar Dolmabahçe Sarayı’na döner. Ve 10 Kasım 1938 günü de...

“Sarışın Kurt'' takatsizdir. Ona rağmen hasta yatağında Nazım Hikmet’le ilgilenir. Fakat, biyolojik zaman tükenmiştir. İradi ve idari zaman dilimi artık Mustafa Kemal’in denetiminden çıkmış, “Aslandan çakala düştü zamane!'' eğik düzlemine girmiştir… Ne çare!

Mareşal Fevzi Çakmak’ın, Nazım’ın hapsi için uğraştığı söylenir. General Ali Fuat Cebesoy, hasta yatağındayken Atatürk’e olayı anlatır. Çakmak’ın onunla uğraştığını söyler. Atatürk, son aylarını yaşamaktadır. Mareşali çağırır, Nazım’ın üzerine bu denli gitmemesini söyler.

Mareşal:

“O, askeri okullara el attı; ya o, ya ben!'' der. Atatürk can telaşındadır. Sesini çıkaramaz. Nazım Hikmet’in, Atatürk’e yazdığı, “Sana ve inkılaplarına ihanet etmedim.'' diyen mektubu da Atatürk’ün eline geçmez.

Annesi Celile Hanım, Nâzım Hikmet’in Atatürk’e yazdığı mektubun Atatürk’e ulaşmadığını tahmin etmiş olacak ki bu kez kendisi el yazısıyla Atatürk’e bir mektup yazar:

“Yarattığınız Türk lisanının kıymetli bir hizmetkârı olan Nâzım…''

“Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin.''

(…)

İster misiniz, bu mektubu yalanlayan çıksın! Ya da Kemalistlerin uydurması denilsin! Boş çaba olur. Ciddi edebiyat kaynaklarında ve cumhurbaşkanlığı arşivinde kayıt altına alınmış durumdadır. Geçelim…

Son söz:

ZİHNİMİZİN TEMELLERİNİ KURAN, ANADOLU’DA YAŞAYAN VE YAŞAMAYAN TÜM KAHRAMANLARA SAYGILAR!

 ***

(*) “…denizde genç bir arkadaşla* yürüdüm…'' dizesinde geçen “arkadaş'' Nazım Hikmet’in eniştesi, kalemini pek sevdiğim, yazar Refik Erduran’dır.

"Nazım Hikmet ve Mustafa Kemal Atatürk" haberi, 04 Haziran 2016 tarihinde yazılmıştır. 04 Haziran 2016 tarihinde de güncellenmiştir. ABC Kritik kategorisi altında bulunan Nazım Hikmet ve Mustafa Kemal Atatürk haberi 2016 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. Nazım Hikmet ve Mustafa Kemal Atatürk 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. ABC Kritik konusunda 19 Nisan 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

Hubbard Editör

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON HABERLER
  1. 11:50 Altın Fiyatları Yükseliyor: Çeyrek Altın 4.257,00 Liraya Ulaştı
  2. 11:39 CHP'li belediye ile MHP arasında afişli borç atışması
  3. 11:33 NASA Uyarıyor: Starlink Uyduları Dünya'nın Manyetosferini Tehdit Ediyor!
  4. 11:30 Cem Yılmaz'ın "CMXXIV" Gösterisinde Espri Konusu: Nafaka!
  5. 11:28 Yüzde 50+1 kuralına Saray'dan olumsuz yanıt geldi: Boşuna uğraşmasınlar
  6. 11:23 Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar: Doğalgaz ve elektriğe mayıs ayında zam yok
  7. 11:20 İzmir Seferihisar Açıklarında 4,5 Büyüklüğünde Deprem: AFAD'dan Son Dakika Açıklaması
  8. 11:18 Nuri Alço'nun sağlık durumunda yeni gelişme
  9. 11:16 Rusya'nın Stavropol Bölgesinde Tu-22M3 Bombardıman Uçağı Düştü
  10. 10:59 İstanbul'da 2 İETT otobüsü çarpıştı: Yaralılar var
  11. 10:51 İkinci el otomobilde fiyatlar uçtu
  12. 10:48 Mehmet Şimşek açıkladı: Kamuda kemerler sıkılacak
  13. 10:40 Trol çeteleri, kendilerini besleyenleri hedeften çıkarabilmek için sağa sola pervasızca saldırıyor
  14. 10:35 İstanbul’da feci kaza: Kamyon ile otomobil çarpıştı: 2 ölü 4 yaralı
  15. 10:30 Karar yazarı Yusuf Ziya Cömert: Mehmet Şimşek de müteahhitlere kıyamıyor
  16. 10:22 İyi Parti'den istifa eden Salim Ensarioğlu: 60 milletvekili kendisine yer arıyor
  17. 10:17 AK Parti'yi yönetenler acilen istifa etmeli ve kendilerinden sonrakilere yol açmalıdır
  18. 09:52 Şahan Gökbakar Yılmaz Morgül'ü ti'ye aldı
  19. 09:46 AK Parti MYK'da 31 Mart analizi: En büyük darbe eski AK Partililerden
  20. 09:41 Göçmen işçi dönemi başladı: Özlem Zengin inkar etti, AK Parti'nin programında yer aldı
ABC Kritik Haberleri