Oğlumun ad hikayesi

Oğlumun ad hikayesi

Oğlumun ad hikayesi Sami Günal“Duydum, dokuz aylık yoldan / Gelen yavrum, nenni nenni''Alttaki satırlara bakıldığında görülecektir ki bu iki dize burada ilgisiz ve öksüz gibi kalacaktır. Bilmiyorum ki bu dizeler yazıya acaba nereden bağlanacaktır. İnsan...

Sami Günal

“Duydum, dokuz aylık yoldan / Gelen yavrum, nenni nenni''

Alttaki satırlara bakıldığında görülecektir ki bu iki dize burada ilgisiz ve öksüz gibi kalacaktır. Bilmiyorum ki bu dizeler yazıya acaba nereden bağlanacaktır.

 İnsan her gün yatar-kalkar, selamlaşır, yemek yer, “okula'' gider, işe gider, dans eder vs.

Dikkat edilecek olursa akıp giden bu edimler içinde bir tek “okul'' edimini tırnak içine aldım.

Neden?

Tekrarı yok da ondan. İnsan hayatta bir kez ilkokula… Liseye başlar… Ve bir kere bitirir, tek diploma alır. Ha işte, bu arada hatıra olarak fotoğraf çektirdin çektirdin… Yoksa hayat boyu önemli ve değerli hatırat yapraklarından birisi boş kalır; geriye bakıp özlemle iç çekersin.

Gündelik hayatın tekrarı, denen bir kavram vardır… Ama, insanın tekil hayatında tekrarı olmayan kimi davranışlar var ki türlerin doğasına uygun tekrarlı davranışlar halinde nükseder. Bu zorunludur, hayatın yeniden var edilebilmesi için. 

İşte, tırnak içine alınabilecek, “türlere dair süreğen'' ama “kişiye dair tekil'' olan bir olaydır “doğum'' denen aktivite... İnsan bir kere doğar! Doğar da… Doğduğuna pişman etmeyin kardeşim! Pişman eden devletlerin egemen faşistleridir. Konumuz dışıdır bu. Siyasi bir yazı değildir. Bir doğum günü ve peşine düşülen ismin hikâyesidir… Sahibine kutlu olsun!

Karacaoğlan’ın bir üçlemesi var:

“Üç derdim var birbirinden seçilmez / Bir ayrılık… Bir yoksulluk… Bir ölüm''

Biri mukadderat, biri elzem! Yoksulluk ise ya namusluluktan ya da beceriksizliktendir(!) Karacaoğlan’ın yoksulluğuna dair hangisinin geçerli olduğundan kuşkumuz yoktur.

Bendenizin de hayatında hiç kimsenin bilmediği bir üçleme var... Düşlediğim üç dileğimin gerçekleşmesi şeklinde... Aşağı yukarı lise de düşünmeye başlamıştım:

- Hukukçu ya da gazeteci bir sevgilim olsun,

- Neden hep kız istenir, beni istesinler,

- Bir oğlum olsun, Yeşilçam Sineması’ndaki Ömercik gibi sarı saçlı, güzel gözlü olsun!

Olur mu olur! İşte! Üçü birden gerçekleşmesin mi! İnat ve takıntılı (kararlı) bir adamım. Olmayanı istersem oldururum(!) Denilecek ki nasıl, doğaya da mı müdahale ettin? Haşa!

Evet, üniversite öğrencisi akranım olan bir kız buldum(!) Kafamdakini işleye işleye onu istediğim istikamete yönlendirdim… Senden bir hukukçu çıkartacağım, deyip hukuk fakültesine hazırladım... Kendi kendime, yoksa gazetecilikten vaz mı geçtin, dedim… Bir gün, hazırlan, seni “gasteci'' yapacağım, deyip onu da yaptım. Sonunda tiyatrocu-sinemacı… Ve yazar bile yaptım(!)

Ne mutlu bana! Tahmini zor hayatların avcısıyım ben. Tarlada sosyete bile çıkartma hayaline kapılacak kadar romantik bir devrimciydim... Bu yüzden kaybetmeye mahkûmum!.. Evet, birinci madde fazlasıyla tamam oldu.

Diyenler oldu ki aslanım, bir sevgiliye bu kadar da emek verilir mi? Bu uğraşıları kendin için versen “belkim, profesör mrofesör olursun…'' Savunum ve ideolojim şu idi:

“Dostlarım, kadının toplumsal hayat içinde aktif rol alması gereğine inanan bir felsefenin mensubuyum, hiç yüksünmem, helali hoş olsun, bu bir gerekliliktir.''

Formel bir hayat tarzının insanı olamadığım için evlilik akdi bana çok uzaktı. Bu nedenle öğrenciliğimde çeşitli alternatif hayat tarzları içinde oldum... Zaman oldu, beş kızla birlikte “komin'' hayatı sürdürdüm… Evlilik formatı içine kendimi sokamıyorum ve oralı bile değilim…

Ben, oralı olmayınca, kız baktı ki bu kadar “organizatör'' bir çocuk elden kaçacak… Bir gün, yaşıtlarının çoluk çocuğa karışmış olduğunu da görünce, şapadanak bana evlilik teklifi yapmasın mı? Vallahi tam bir yıl sonra kabul cevabımı verdim... Kendimi ne ucuza satacağım yahu, biraz naz eylemeliyim… Bu da oldu... Sonunda, kavliyle “istenilmeyi'' de başardık. Böylece ikinci madde de tamam oldu.

Eh, mutlu bir izdivacın sonu mürüvvettir. Sıra üçüncü maddeye geldi.

Derken,

“Duydum, dokuz aylık yoldan / Gelen yavrum, nenni nenni''

Bir çocuğum olacağını öğrendiğim günü unutamam! Hastanede şaşkın bir şekilde çıktık… Amanın bana bir şeyler oluyor… Baş dönmesi, mide bulantısı… Yıkıldım yıkılacağım, zor yürüyorum. Hamile kadın benim derdime düşmüş durumda, neredeyse ambulaaansss, diye bağıracak…

Neyse ki bir yeme içme büfesine kendimizi zor attık… Kusma denemesi için lavabodayım… Sonra öğreniyoruz ki bu durum bilimselmiş. Baba adaylarının bilmem yüzde üçü-beşi böyle travmatik, anlık, bir dumura uğrarmış. İyi… Hamile olanın ben olmadığımı da öğrenmiş olduk böylece. Artık normalim.

Madem her şey normal, artık isim arama faaliyetleri başlamalı…

İyi de ben, hayata hep “özgün olma'' hevesiyle baktım ki farklı olayım. Doğacak çocuğuma da özgün bir isim vermeliyim. Bu çocuk kız olursa hangi adı vurmalıyım? Ya da erkek olursa? O da laf mı canııım! Ta yedi yıl öncesinden, piyasada pek bulunmaz türünden özgün bir ad bulmuşum. Kültürümüze de uygun anlam ve fonetik bütünlüğü olan bir erkek çocuk ismi… Zihnime kaydetmişim.

Evet, bir erkek çocuğu oldu ki, ne Ömercik’i! İlerleyen yaş dönemlerinde yolda giderken gören kızların içini çekerek birbirini dürtüp, “Uuyşşş, çocuğa bak ne de güzel!'' dedikleri bir çocuk. Nere gitsem, öyle ki pasaport polisinde bile bana torpil oluyor. Kadın polisler yine uyşşş deyip kucaklıyorlar ve işlerimiz şip şak… Yakışıklının çok faydasını gördüm...

O kadar tatlı ki hiç büyümesin istiyorum! Ya tatlılığı kaybolursa!

Dört, beş yaşlarında Beyoğlu’nda yine sinema yolundayız:

— Babacığım, nereden biliyordun da ben erkek çocuk olarak doğacağım ki sen benim adımı yedi yıl önce buldun ya kız çocuğu olsaydım n’apacaktın?

— O da hazırdı, annen bulmuştu.

Bir de sorduğu soru hep şu oldu:

— Babacığım, ben, niçin bu kadar güzel ve yakışıklı oldum? Sen, beni ta anne karnındayken sevmeye başladın da ondan mı böyle oldum?

Oğlumun doğumundan yedi yıl önce... Merkez gazeteler dışında düzenli olarak üç tane günlük gazete okuyorum. Bunlardan birinin TV sayfasında çok güzel medya-TV eleştirisi yazan bir yazar var. Adına ilk kez denk geliyorum ve vuruluyorum! Bu ismi, isim olarak ilk kez duyduğum gibi yazarın varlığından da kuşkuluyum. Müstear (takma) ad olduğunu düşünüyorum. Bundan eminim de ama ola ki yeni bir yazar çıkmıştır… Yıllar sonra Google amcaya kavuştuk, bir de onun aracılığıyla araştırdım… Yok yok! Artık hepten eminim müstear isimdir bu.

Aradan yıllar yılı geçti… Bir yazar abiyle ıssız bir adaya düştük… Kapatılmış, köhnemiş sanatoryum hastanesinin bahçesinde denize karşı biralarımızı yudumlarken, ötede beride dolaşıp söz benim evliliğime ve çocuğuma geldi… “Adı nedir?'' sorusunu fırsat bilip bu hikâyeyi anlattığımda demesin mi ki “O, bizim dost!'' O dostu cismen tanımasam da ismen bilmişliğim vardı. A a! Google amcanın bile tanımadığı adamı dibimde bulunca, içmeyen halimle birayı diplemeyeyim mi!.. Bu hikâyeyi çözeceğim… Yazar abi,

— Dostumuz TRT’den prodüktördür. Senin oğlunun adı, onun oğlunun adıdır. Soyadı takısının da nereden geldiğini ona sorarız...  Gazetenin gizli yazarıydı, TRT halen bilmez.

Evet, nerden bilebilirdim ki oğlumun isminin esin kaynağı burnumun dibindeki can yoldaşlarımın can yoldaşıymış... Ne isim yabancıya gitti, ne de ben yabancıdan almış oldum. İsim babamız, bana bir “can'' kadar çok yakınmış.

Hü dost!

Bu yaş günü anısına isim babamızla iletişime geçtim. Olayı anlattım… Bir de ondan dinleyelim istedim bu ismin hikâyesini:

— Senin oğlanın adı benim oğlumun adıdır. İkinci bir oğlum olursa da adını “Nehir'' olarak düşünüyordum. Köşe yazarken de müstear ad olarak ikisini bir araya getirdim.

Bu hikâyenin sonunda can oğlum bugün yeni bir sene-i devriyesine bastı. Kutlu olsun!

Babacığım, bu sene bana hediye olarak para ver, dedi.

Araya para girmesin be oğlum, dostluk bozulmasın(!) Sana yaş günü hediyesi olarak hediyelerin en büyüğünü verdim edebi bir tatla bu yazıyı yazarak. Bana düşen hediyeyse: Senin varlığındır!

Bu hikâyenin sonuna şu dizeleri ekleyip eklememe konusunda çok tereddütte düştüm:

“Benim evimi yıkanlar, evimi yapanlar idi / Sonunda bir meltem esti / Ve geldi geçti.''

"Oğlumun ad hikayesi" haberi, 17 Nisan 2017 tarihinde yazılmıştır. 17 Nisan 2017 tarihinde de güncellenmiştir. ABC Kritik kategorisi altında bulunan Oğlumun ad hikayesi haberi 2017 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. Oğlumun ad hikayesi 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. ABC Kritik konusunda 19 Nisan 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

Hubbard Editör

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON HABERLER
  1. 09:46 AK Parti MYK'da 31 Mart analizi: En büyük darbe eski AK Partililerden
  2. 09:41 Göçmen işçi dönemi başladı: Özlem Zengin inkar etti, AK Parti'nin programında yer aldı
  3. 09:36 George Russell: Şu anda ince marjlarla dolu bir savaşın içindeyiz
  4. 09:32 Ahmet Tatlıses'in avukatı: İbrahim Tatlıses'in akli dengesi yerinde değil
  5. 09:27 Mahkemeden Dilan ve Engin Polat’a bir suçtan tahliye kararı
  6. 09:23 Bolu'da damat vahşeti: Eşini ve kayınpederini öldürdü
  7. 09:17 İstanbul'da holding binasına silahlı saldırı
  8. 09:11 Ekrem İmamoğlu yabancı basına konuştu: Türkiye rotasını çizdi
  9. 09:06 Bakan Yerlikaya duyurdu: İstanbul'da "Mahzen-29" operasyonları
  10. 09:03 AK Parti'de “Kent Lokantaları” tartışması: Erdoğan sinirlendi
  11. 08:54 Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu ihalesi MHP'li Eyyup Yıldız ile AKP'li Cevat Olçok’a verildi
  12. 08:50 AK Parti’de Rolex 'kazası': “Biz bu milletin ta kendisiyiz” diye paylaştığı fotoğrafı sildi
  13. 08:45 Yenilenen Jeep Renegade e-Hybrid Türkiye'de: İşte fiyat listesi
  14. 08:39 Cem Yılmaz’ın nafaka esprisine Mehmet Esen’den sert tepki: Aşağılık bir benzetme
  15. 08:36 Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan tessettür yanıtı
  16. 08:28 Depremde oteli yıkılan AK Partili isme hizmet plaketi verildi
  17. 08:25 Nuray Babacan: Erdoğan’ın Marmaris tatilinden kritik detay, damat hariç herkes oradaydı
  18. 08:20 İsmail Saymaz: Facetime’dan talimat, Haliç Köprüsü’nde suikast
  19. 08:16 Aytunç Erkin yazdı: 15 Temmuz öncesi uyaran albay bir kez daha uyardı
  20. 08:11 Fehmi Koru: Birileri, CHPlilere, basit gündemlerin peşine takılmanın yanlışlığını hatırlatmalı
ABC Kritik Haberleri