Sonuç ne çıkarsa çıksın onun suçu sabittir...

Sonuç ne çıkarsa çıksın onun suçu sabittir...

Sonuç ne çıkarsa çıksın onun suçu sabittir... Nurullah Ankut- HKP Genel BaşkanıLaik Cumhuriyet Yıkıcısı Kaçak ve de Haram Saraylı Reis’in kanun peçesi ardına saklanmasına izin vermeyelim, tabiî ki.Bütün imkânlarımızla “HAYIR''ları çoğaltalım.Fakat unutmayalım ki...

Nurullah Ankut- HKP Genel Başkanı

Laik Cumhuriyet Yıkıcısı Kaçak ve de Haram Saraylı Reis’in kanun peçesi ardına saklanmasına izin vermeyelim, tabiî ki.

Bütün imkânlarımızla “HAYIR''ları çoğaltalım.

Fakat unutmayalım ki sonuç ne çıkarsa çıksın onun suçu sabittir...

Kanun peçesi ardına da gizlenmiş olsa, kendisinin ve patronluk ettiği AKP’giller’le birlikte, başta Anayasayla belirlenmiş olan Laik Cumhuriyet’i yıkmak, yapımcısı ve efendisi olan ABD Emperyalist Haydut devletinin taşeronluğunu etmek, Ortadoğu’da 10 milyon civarında masum Müslüman kardeş insanın katliamlarında suç ortaklığı etmek, savaş suçu işlemek ve 2 trilyon doları aşkın kamu malını aşırıp zimmetlerine geçirmek suçlarını işlemiş oldukları gerçeği asla ortadan kalkmaz.

Ayın ve Güneşin varlığı ne denli gerçekse, Tayyip ve AKP’giller’in işlemiş olduğu bu yüzlerce suç da o denli gerçektir, kesindir.

İşte bu sebepten, biz diyoruz ki; eninde sonunda Kaçak Saraylı’yı, onun AKP’giller’ini ve aynı ihanet oyununda figüran rolü oynayarak ABD’ye hizmetkârlık eden, Meclisteki diğer üç burjuva partisini, gücünü ve yetkisini hukuktan alan, bağımsız bir mahkeme önüne mutlaka çıkaracağız. Ve bunların hesabını soracağız. Bundan kaçışları, kurtuluşları kesinlikle yoktur. Halkımıza sözümüzdür bu.

İşte biz meseleye böyle baktığımız için, bugün gündemdeki en popüler siyasi sorun olan, Tayyip’in “Başkanlık Anayasası'' meselesini sadece onun ve avanesinin oynadığı bir madrabazlık, bir düzenbazlık olarak görüyoruz.

O, Anayasayı ortadan kaldırdı. O, Anayasayla oluşturulmuş olan Laik Cumhuriyet’i yıkıp enkaz yığınına döndürdü. Vatana ihanet suçları işledi defalarca. Savaş suçu işledi. Kamu malını aşırıp, yağmalayıp zimmetine geçirdi. Ve yıktığı Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine, hakla hukukla zerrece ilgisi olmayan bir “Hırsızlar İmparatorluğu'' kurdu. Şimdi de onu, “Tayyibistan Faşist Din Devleti''ne dönüştürmekle meşguldür.

İşte bu binbir suçundan, kendince kurtulabilmek, kendini sandıktan çıkmış olarak halkımıza yutturabilmek için, bu Başkanlık Anayasası Referandumu oyununu oynamaktadır.

O zaten 15 yıldan bu yana ortalama, kendisinin de itiraf ettiği gibi fiili bir Başkanlık Sistemi, daha da açığı bir diktatörlük kurmuş bulunmaktadır. Şimdiki girişimiyse, o diktatörlüğü yasal bir kılıf içine sokabilme uğraşıdır. Başka da hiçbir şey değil.

Oysa özünde suç oluşturan fiiller, elinizdeki siyasi gücü kullanarak, onları yasal bir kılıf içine büründürebilmek için ne kadar çok “Anayasa'', “yasa'' çıkarırsanız çıkarın, sizin suçunuz ortadan kalkmaz, gerçek olmaya devam edip gider.

Yani onları suç olmaktan çıkaramazsınız. Çıkardığınız sözde Anayasa da gerçekte bir Anayasa filan olmaz. Tabiî yasalarınız da hukuka uygun yasalar olmaz. Yani, hukuk dışı kalmaya ebediyyen mahkûmsunuz siz. Gerçek hukuk karşısında suçlarınızın hesabını kesinkes vereceksiniz.

Dikkat ederseniz, arkadaşlar; biz meseleye hep bu açıdan baktık. Çünkü gerçek devrimci bakış budur.

Enteresandır; bizim Tayyip’in bu “Anayasa'' oyunu hakkındaki değerlendirmemizi, namuslu bir burjuva hukukçusu akademisyen de, mesleğine saygısı olduğu için, kabul ediyor. Yani o da bizlerle aynı yaklaşımı sergiliyor.

Kendisinden daha önce de aktarımlarda bulunmuştuk bu akademisyenin. Profesör Kemal Gözler’dir, bu hukuk adamı. Konuya ilişkin makalesinden bir bölüm aktaralım:

“Görüldüğü üzere, 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifinde önerilen sistem, yasama-yürütme ilişkileri bakımından başkanlık sistemine değil, parlâmenter hükûmet sistemine benzemektedir. Ancak ortada tuhaf bir parlâmenter sistem vardır. Tuhaflık iki bakımdandır: Bir kere, parlâmenter sistemde cumhurbaşkanından başka bir de başbakan bulunur. Oysa önerilen sistemde bir başbakan yoktur. Bu nedenle önerilen sisteme belki “başbakansız parlâmenter sistem'' ismi verilebilir. İkinci olarak, teklif edilen sistemde yasama organı ancak üye tamsayısı beşte üç çoğunluğuyla Cumhurbaşkanının görevine son verebilmektedir. Oysa parlâmenter sistemde yasama organı yürütmeyi görevden alması için üye tamsayısının salt çoğunluğu yeterlidir.

“(...)

 “Ne var ki, Anayasa Değişikliği Teklifinde önerilen hükûmet sisteminin ne olduğu sorununun, aslında anayasa hukuku doktrinini oyalayacak bir “çerez'' olmaktan daha fazla bir değeri yoktur. Zira 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifinin asıl hedefi, “başkanlık sistemi'' veya “Türk tipi başkanlık sistemi'' kurmak değil, Türkiye’de bir “kuvvetler birliği sistemi'' kurmaktır.

“(...)

“(...) Amaç Cumhurbaşkanı ile TBMM’nin çoğunluğunun aynı siyasî partiden olmasının sağlanmasıdır. Eğer kazara Cumhurbaşkanının partisi, TBMM’de çoğunluk sağlayamazsa, Cumhurbaşkanı, kendi seçimini ve TBMM seçimlerini yenileyerek yasama ve yürütme arasında birliği sağlayacaktır. Hâliyle TBMM’nin de kendi seçimlerini ve Cumhurbaşkanlığı seçimini yenileyerek bu birliği sağlama imkânı vardır. Bu birlik sağlandığında ise, Türkiye’de TBMM’nin Cumhurbaşkanı karşısında bir bağımsızlığı kalmayacak; TBMM onun kontrolü altına girecektir.

“(...)

“İkinci olarak, birden fazla partiden oluşan TBMM’nin birlikte hareket edip, tek başına bir organ olan Cumhurbaşkanını başarısızlığa uğratabileceği iddiası, Türkiye’nin siyasal gerçekliği açısından tutarlı bir iddia değildir. Eğer böyle bir çatışma ihtimali olursa, bu çatışmadan Cumhurbaşkanı galip çıkar. Nitekim Türkiye’de 7 Haziran 2015 genel seçimleri ile 1 Kasım 2015 genel seçimleri arasında yaşanan benzer bir çatışmadan bilindiği gibi Cumhurbaşkanı galip çıkmıştır. Zira TBMM’de çoğunluğu oluşturan partiler, Cumhurbaşkanı karşısında birlikte hareket edememişlerdir.

“(...)

“Ayrıca belirtmek isterim ki, Anayasa Değişikliği Teklifiyle getirilmek istenen sistemde, gerek Cumhurbaşkanı ile yasama arasındaki ilişkilerde, gerek Cumhurbaşkanı ile yargı arasındaki ilişkilerde, gerekse Cumhurbaşkanı ile idare arasındaki ilişkilerde denge ve denetleme mekanizmaları yoktur. Seçimleri yenileme, Cumhurbaşkanı yardımcılarını ve bakanları atama, üst düzey kamu yöneticilerini atama, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye atama gibi Cumhurbaşkanına verilen yetkiler şartsız ve sınırsız bir şekilde, herhangi bir denetime tâbi olmaksızın verilmektedir. Bu şekilde bir yetki verme örneği çağdaş demokrasilerde yoktur. Sık sık örnek olarak zikredilen Amerika Birleşik Devletlerinde dahi Başkanın yüksek kamu görevlilerini ve yüksek hâkimleri atama yetkisi Senatonun onayına tâbidir.  

“Görüldüğü gibi 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi, kuvvetler ayrılığı teorisinden uzaklaşmakta ve bir kuvvetler birliği sistemi kurmaya çalışmaktadır. Teklif edilen sistemde sadece yasama organı değil, yargı organı da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokulmaktadır.

“(...)

“Bu konuda Montesquieu’nün yazdıklarını özetlemeden olduğu gibi verelim. 1748 yılında yayınlanan “Kanunların Ruhu (De l’esprit des lois)'' isimli eserinde Montesquieu şöyle diyor:

“Eğer aynı idarenin kişilik veya yapısında, yasama erki yürütme erkiyle birleşmişse, hiçbir şekilde hürriyet yoktur. Çünkü aynı monarkın veya aynı senatonun, zalimce yürütmek için zalimce kanunlar yapmasından korkulur.

“Yargı erki de, yasama ve yürütme erklerinden ayrılmış değilse gene hürriyet yoktur. Eğer bu erk, yasama erkiyle birleşirse, vatandaşların hayat ve hürriyetleri üzerindeki idare, keyfe kalmış bir idare olur. Çünkü yargıç kanun koyucunun durumuna düşer. Şayet yargı erki, yürütme erkiyle birleşirse, yargıç korkunç bir zalim kesilir''

“Bu üç erki de aynı kişi veya… kurullar kullanırsa her şey mahvolur. (…)

“Avrupa’nın çoğu krallıklarında hükümet hafifletilmiştir. … Bu üç erkin padişahın kişiliğinde birleştiği Türk ülkesinde ise korkunç bir istibdat hüküm sürer. …

“Bu cumhuriyetlerde bir vatandaş ne durumda bulunur, artık siz düşünün. Aynı idareciler kitlesi, kanunu yürütme yolunda, zaten yine kanun koyucu sıfatıyla kendi kendine verdiği tam bir yetkiye sahiptir; genel emirleriyle devleti silip süpürebilir; ve yargı erki de kendisinde bulunduğu için, özel emirleriyle de herhangi bir vatandaşı mahvedebilir. 

“Orada bütün iktidar, bir bütün halini almıştır; zalim bir hükümdarın varlığını belli eden bir dış emare olmasa dahi, bu olay her an hissedilir.

“Müstebit olmak isteyen hükümdarlar da, bütün idare otoritesini kendi kişiliklerinde birleştirmekle işe başlarlar''.

“Korkulan odur ki, Montesquieu’nün 1748’de “Türk ülkesi'' için yazdığı şeyler, 2016’da Türkiye Cumhuriyetinde gerçekleşmek üzeredir.

“(...)

“Önemle belirtmek isterim ki, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin elinde toplandığı kişinin kim olduğunun bir önemi yoktur. Bu kişi, bir “bilge kral'' veya halk tarafından yüksek bir oy oranıyla seçilmiş bir başkan olsa bile değişen bir şey olmaz. Halk tarafından seçilmiş olması bu kişinin yetkilerini kötüye kullanmayacağı anlamına gelmez. Her kuvvetin doğasında kötüye kullanılma eğilimi vardır. Bundan 129 sene önce Lord Acton’un söylediği gibi “iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır''. İktidar iktidarla sınırlanır. İktidardakilerin insafıyla değil!

“Kuvvetlerin aynı elde toplandığı bir sistemde kimse güvende değildir. Böyle bir sistemde medenî yaşam tehdit altındadır.''

“(...)

“Kuvvetler ayrılığı teorisi, anayasacılığın en temel ve en eski teorisidir. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde “anayasa'' da olmaz. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir devlet, “anayasal devlet'' değildir. Bu husus, en güzel, en çarpıcı bir şekilde 16 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16’ncı maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir: 

“Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa da yoktur.''

“(...)

“Türkiye’de son yıllarda, vatandaşların hak ve hürriyetlerinin güvence altında olup olmadığı çok tartışmalıdır. Kuvvetler ayrılığı ise, uygulamada varlığı ve etkililiği tartışmalı olsa bile, hiç olmazsa Anayasamıza göre şeklen vardı. 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifiyle artık kuvvetler ayrılığı, sadece fiilen değil, resmen de kaldırılmaktadır. Söz konusu Anayasa Değişikliği Teklifinin gerçek anlamı budur: Fiilen kalkmış olan kuvvetler ayrılığını resmen de kaldırmak!

“10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi, kabul edilirse, Türkiye’de sadece hükûmet sisteminde bir değişiklik olmayacak; kuvvetler ayrılığı ilkesi de ortadan kalkacaktır. Bu ilkenin ortadan kalkmasıyla, bir yandan Montesquieu’nün söylediği gibi Türkiye’de “hürriyet'' de ortadan kalkacaktır. Diğer yandan da, bu ilkenin ortadan kalkmasıyla, 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin beyan ettiği gibi, “anayasa'' da ortadan kalkacaktır. Zira yukarıda açıklandığı gibi kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde hürriyet de, anayasa da olmaz.

“Anayasa Değişikliği Teklifi kabul edilirse, şüphesiz içinde pek çok temel hak ve hürriyetin sayıldığı ve başlığı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'' olan “2709 sayılı Kanun'' Türkiye’de yürürlükte kalmaya devam edecektir. Ancak bu “Kanun'', gerçek anlamda bir “anayasa'' değil; iktidarı sınırlandırmayan, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini devlet karşısında korumayan bir kâğıt parçasından başka bir şey olmayacaktır. Böyle bir kâğıt parçasına, anayasa hukuku literatüründe “görünüşte anayasa (façade constitution)'' veya “sahte anayasa (fake constitution)'' ve hatta “tuzak anayasa  (trap-constitution)'' denmektedir''

“Durum böyleyken, “Türkiye’nin güçlü bir liderliğe ihtiyacı var'' gibi söylemlerle, kuvvetler birliği sistemini savunanları ve hatta böyle bir sisteme övgü düzenleri gördükçe şaşırıyor ve dahası korkuyorum. Kuvvetler birliği sistemi, hangi türü olursa olsun, savunulacak ve hele hele övünülecek bir sistem değildir. Kuvvetlerin yasama organında birleştiği kuvvetler birliği sistemine “meclis hükûmeti sistemi'' denir ki, bu anti-demokratik bir sistemdir. Kuvvetlerin yürütme organında birleştiği kuvvetler birliği sistemin ise tarihsel olarak eski ve yeni olmak üzere iki şekli vardır. Eski şekline “mutlak monarşi'', yeni şekline ise “diktatörlük'' denir. Tereddüdü olanlar, herhangi bir anayasa hukuku kitabında “kuvvetler birliği hükûmet sistemleri'' konusuna bakabilirler. Türkiye’de kuvvetler birliğini savunmak, altında bir art niyet yoksa, bir bilgisizlikten başka bir şey değildir.

“Yıllarca üniversitede anayasa hukuku dersi vermiş, anayasa hukuku alanında pek çok kitap ve makale yazmış, hayatını anayasa hukukuna adamış bir akademisyen olarak, 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifini okumuş olmaktan dolayı derin bir üzüntü içindeyim. Artık “elveda kuvvetler ayrılığı'', “elveda hürriyet'', “elveda demokrasi'', “elveda anayasa'' demekten başka söyleyecek bir söz bulamıyorum.''(

"Sonuç ne çıkarsa çıksın onun suçu sabittir..." haberi, 31 Ocak 2017 tarihinde yazılmıştır. 31 Ocak 2017 tarihinde de güncellenmiştir. ABC Kritik kategorisi altında bulunan Sonuç ne çıkarsa çıksın onun suçu sabittir... haberi 2017 yılına aittir. Bu haberin yanı sıra sayfamızda birçok güncel bilgi ve son dakika haberler yer almaktadır. Sonuç ne çıkarsa çıksın onun suçu sabittir... 2024 konusundaki bu haber içeriği objektif bakış açısının yansımasıdır. ABC Kritik konusunda 20 Nisan 2024 tarihlidir, bugüne ait güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi Twitter ve Facebook sayfalarımızdan takip edin.

Hubbard Editör

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON HABERLER
  1. 17:24 Opel Astra J kasası olanların dikkatine: Su sızıntısı hayatınızı mahvetmesin!
  2. 17:22 Cupra modellerindeki "VZ" gizemi çözüldü: 2.0 sahipleri anlamını biliyor!
  3. 17:21 Dries Mertens, Napoli'ye Ziyarette: "Artık Yavaşladım"
  4. 17:18 Serenay Sarıkaya'dan Cem Yılmaz'a Misilleme Gecikmedi!
  5. 17:18 Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz açıkladı: Emeklilerle ilgili yeni çalışma yolda
  6. 17:16 Bomba Tehdidi: Danimarka'daki Billund Havaalanı Tahliye Edildi, Bir Kişi Gözaltına Alındı
  7. 17:14 Türkiye'de satılan en ucuz telefon!
  8. 17:12 15 gün sonra yürürlükte: AB'den gelen posta ve kargoya vergi zammı açıkladı
  9. 17:11 Hizmet İhracatında Türkiye'nin Yol Haritası: Bolat'ın Açıklamaları
  10. 17:10 Arka Sokaklar Devam Edecek mi? İlker İnanoğlu açıklama yaptı!
  11. 17:09 Grip Virüsleri: Geleceğin Potansiyel Pandemisi Mi?
  12. 17:08 Mansur Yavaş'tan lüks belediye binaları yapılmasına tepki geldi
  13. 17:06 CHP harekete geçti: Parti aleyhine çalışan üyeler hakkında deliller toplanacağı söyleniyor
  14. 17:06 İstanbul'dan Kalkan Uçakta Kokpit Camı Çatladı: Acil İniş Yapıldı
  15. 17:02 Fahiş Fiyatlara Karşı Toplumsal Tepki: Kafe ve Restoran Boykotu
  16. 16:50 Türkiye Erkek Voleybol Milli Takımı, 2024 Milletler Ligi'ne Hazır!
  17. 16:46 Galatasaray'ın Transfer Hedefi: Fransa'dan Genç Golcü Zan Vipotnik!
  18. 16:37 Acil İniş: THY Uçağının Kokpit Camında Çatlak Tespit Edildi
  19. 16:37 AKP'den DEM'e Geçen Belediyenin Borcu Dudak Uçuklattı!
  20. 16:25 Süper Lig’de küme düşen ilk takım belli! İşte o takım!
ABC Kritik Haberleri