Yandaşa ceza yok, Oğuz Güven'e hapis: Türkiye tıpkı o dönemdeki gibi

Miray Mert / ABC

Cumhuriyet gazetesinin internet sitesi cumhuriyet.com.tr’nin genel yayın yönetmenliğini yapan Oğuz Güven hakkında, Başsavcı Mustafa Alper'in ölümüne ilişkin atılan ve 52 saniye sonra silinen ''tweet’ nedeniyle 3 yıl 1 ay hapis cezası verildi. 

Kararın dünya tarihine bir kara leke olarak geçeceğini söyleyen usta gazeteci Oğuz Güven, ABC Gazetesi’ne yaşadığı bu hukuk faciasını, Türkiye’nin gelmiş olduğu karanlık dönemi ve basına yapılan siyasi baskıları anlattı.

DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK
Cumhuriyet’in Twitter hesabından Mustafa Alper’in ölüm haberi “İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper'i kamyon biçti" şeklinde paylaşılmıştı. Oğuz Güven bu ''tweet’teki biçti ifadesinin çok kullanılan, klişeleşmiş bir haber deyimi olduğunu, kazanın büyüklüğünü anlatmak için kullandıklarını belirtti. Biçti ifadesinin kötü bir klişe olabileceğini söyleyen Güven, gördüğü gibi tweeti silip değiştirdiğini ifade etti. Güven tweetin 140 karaktere uydurmak amacıyla aceleyle atıldığı için tweette ''aracını’ biçti değil de ''biçti’ yazıldığını söyledi. Haberin içinde böyle bir ifade geçmediğine dikkat çeken Güven, ''tweet’ değiştirilmeyip öyle kalsa dahi buradan bir suç çıkarılamayacağını ancak etik olarak eleştirilebileceğini vurguladı.

Güven 52 saniye sonra silinen bir haber ''tweet’ine 3 yıl hapis cezası verilmesinin bir ilk olduğunu, bunun dünyaya anlatılamayacağını, aklın mantığın alabileceği bir ceza olmadığını söyleyerek İstinaf mahkemesinde kararın bozulmasını beklediklerini dile getirdi.

SUÇ UYDURDULAR
Söz konusu paylaşımı "FETÖ propagandası yapmak" ve "PKK’nın yayınlarını basmak veya yayınlamak" şeklinde suçlanmasının anlamsız olduğuna değinen Oğuz Güven şunları söyledi:

“FETÖ propagandası yapan adamın FETÖ yazması mümkün mü? Haber içinde, sayfamızda da böyle bir şey yok. Tabii bunun bir suç olmayacağını anladılar. Bir ay tutukladılar, ''şimdi buna bir suç da yetmez bir şeyler daha ekleyelim’ demişler. Bu sefer de çözüm sürecindeki Kandil röportajını retweetlemişim, bunlar da Cumhuriyet’in haberleri üstelik. Bunları bulup PKK ile bağdaştırıp bir de buradan suç buluyorlar. Hem FETÖ’cü, hem PKK’cı diyorlar. Kısacası suç uydurdular.''

VERİLEN KARAR SİYASİ
Cezaevine girdiğinde şaşkın olduğunu anlatan Güven, o zaman yapacak bir şey olmadığını çünkü ülkede hukuk diye bir şey olmadığını belirtti. Mahkemede ne anlatılırsa anlatılsın dinlenmediğini çünkü kararın çoktan hazır olduğunu, talimatın geldiğini söyledi. Güven amacın muhalifleri susturmak olduğunu, meselenin haber olmadığını söyledi. Güven verilen kararın siyasi bir karar olduğuna dikkat çekti.

DEMOKLES’İN KILICI TEPEMİZDE: YAZMAYALIM DİYE…
Cumhuriyet’ten 12 arkadaşının o dönem hapse atıldığına, şimdi hala dört kişinin tutuklu bulunduğuna değinen Güven, “Bir yılı geçti. Suç var mı ortada, yok. Ne kadar savunma yaparsanız yapın. Dinleyen yok. Hukuku konuşamıyorsun. Avukatların verdiği yargısal örnekler dikkate alınmıyor. Bunlar bir yerde bozulacak İstinaf’ta, Anayasa’da, AİHM’de; ama tabii yıpratıcı. Enis Berberoğlu hala içeride. İstinaf mahkemesi beraat kararı verdi. Arkadaşlarımız hala içerde. Ahmet Şık içerde. Atalay yurtdışından kendi dönüp geldiği halde yurtdışına kaçar diye bırakmıyorlar. Muhasebeci Emre ByLock’tan içeride. ByLock yok telefonunda, olmayan bir Bylock’la nasıl bağlantı yapacak? Uzmanlar anlattı, dinleyen yok. Yazık bu insanlara çolukları çocukları var. Devamlı bir baskı aracı. Demokles’in Kılıcı’nı tepemizde tutma aracı. Yazmayalım konuşmayalım diye'' dedi.

Basın özgürlüğünde Türkiye’nin 180 ülke arasında 155’inci olduğunu hatırlatan Güven, basın özgür olmadıkça demokrasiden söz edilemeyeceğini söyledi. Haberden bir suç yaratılamayacağını, gazetecinin görevinin iki tarafın görüşünü alıp yazmak olduğunu anlatan Güven, insanların görüşlerini açıklamasının suç olamayacağını belirtti. Güven, sözlerine Türkiye’de  gelinen noktada siyasi baskı nedeniyle insanların fikirlerini söylemeye, yazmaya korkar olduğunu, medyanın da kalmadığını ekledi.

YANDAŞ MEDYAYA CEZA YOK
Oğuz Güven'i,  52 saniye yayında kalan ve sonra değiştirilen "Başsavcıyı kamyon biçti" tweeti nedeniyle tutuklayan yargı, AKP’nin yandaşlığını yapan Türkiye gazetesinin manşetten verdiği "Kamyon kağıt gibi ezdi" ifadesini görmezden gelmişti. Bunu mahkemeye sunduklarını dile getiren Güven, o gazetenin bir gün sonra çıktığını, üstelik arada 12 saat gibi bir düşünme ve tartışma süresi olmasına rağmen, sürmanşetten o ifadeyle yayınlanmasına mahkemenin hiçbir karşılık vermediğini, onlar için yapılan bir şeyin olmadığını söyledi.

Güven, bu muamelenin yandaş medyaya yapılmadığına şu sözlerle dikkat çekti:

“Paylaşımın altına yapılan yorumlardan bahsediyor. Bu tweet bunlara neden oldu diyor. O tweet olmadığı için yorumların olmasının şansı yok mümkün değil. 52 saniye kalmış. Ama Twitter’da yapılmış tüm yorumları toplayıp bana mâl ediyor. Her konunun altında iki ayrı görüşün tartışmasını görebilirsiniz. Bu haber buna yol açıyor deyip beni mahkum etti. Yandaş medyanın yaptığı haberin altında da aynı yorumlar var. Ama onlara hiçbir şey yapılmadı. Sunduk mahkemeye ama dikkate bile alınmadı. Dinleyen yok, savunmayı dinleyen yok.. Belgelerle koyduk ortaya. Üstüne, ben bu yorumları yapanlar için insanlık utancı diye tweet atmışım, lanetlemişim onları. Karar çoktan verilmiş. Yeter ki sen sus diyorlar.''

DEVAM EDECEĞİM, SUSMAYACAĞIM
“Mahkeme sanığın kişilik özellikleri, duruşmadaki tutum ve davranışlarını dikkate alarak tekrar suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmadığından cezayı ertelemedi veya hükmün açıklanmasını geri bırakmadı.'' ibaresini Oğuz Güven şöyle değerlendirdi:

 “Haber yapmaya devam edeceğim için pişmanlık duymadığım için -neye pişmanlık duyacaksam- tekrar suç işleyebilir diyor. Ben tek suç işleyebilirim; haber yapabilirim. Ben haber yapmaya devam edeceğim, susmayacağım. O yüzden de arttırdı. Ceza ertelenmeyecek hale geldi. Üç yılı geçiyor.''

ZORDUR ZORDA GÜLMEK
20 Temmuz OHAL ilanı sonrası yaşananların tıpkı darbe dönemlerinde yaşananlar gibi olduğunu, hukukun, özgürlüğün kalmadığını ifade eden Oğuz Güven, şunları söyledi:

“Bir kitabım var; 12 Eylül’de yaşanan acıları anlattığım, cezaevinde ya da sokakta yaşanan trajikomik hikayeleri.  Adı ''Zordur Zorda Gülmek’. Kitapta anlattığım şeyler o kadar ağırdı ki, cezaevinde, sokakta, mahkemede insanlarla konuşarak 18 yıl boyunca biriktirdim bu hikayeleri. Onları öyle yazmak, tamamen iç karartıcı şeyleri... En azından sonunda oradaki acı da olsa bir gülümsemeye yol açacak hikayeleri topladım. Sonuna acı bir tebessüm bırakacak hikayeleri topladım. Şimdi yaşadıklarım onlara benzer bir şey oldu. Tutuklandık, yattık ve çıktık. Ne anlatsak boş. Bunları dünyaya nasıl anlatacağız. Baktılar iddianamede bir şey yok. O yüzden tahliye etti beni.

SAÇLARINI KESTİLER İNSANLARIN…
Saçlarını kesiyorlar insanların. Oğuz Usluer’in saçını kesmişler Silivri’de. Benim eski gazeteci arkadaşım… 12 Eylül uygulamalarıyla aynı. 12 Eylül’de de bunları yapıyorlardı. 12 Eylül’de yaşananların aynısını yaşıyorsunuz içeride; görüşme hakkınız yok, eşinizle, çocuğunuzla. Ailenizle haftada bir görüşüyorsunuz onda da telefonla konuşuyorsunuz. Avukat görüşmeleriniz haftada bir saat. Bunlar gayri insanı şeyler. Faşistçe uygulamalar. Düşmanın olsa yapmayacaksın; insanlık bunu gerektirir. Cezasını veriyorsun, bir de üstüne katlamalı ceza. Bu ayrı tabii. Faşist dönemlerin, darbeci dönemlerin uygulamaları bunlar. Kimse de yazıp çizmediği için biz yazıp çizdiğimiz için hedef oluyoruz.''