Pamir Şen
Pamir Şen - Yazar

Gazaperver bir paşanın akıbeti

“Gaza” kelimesinin tanımını yapmak elbette kolay değildir. Kutsal savaş veya “cihat” gibi anlamlara gelebileceği gibi, salt “akın” anlamına da gelebilir. Paul Wittek 1930'larda Osmanlı'nın yükselişinin ardında itici güç olarak “gaza” mefhumunu görüyordu. Bu tez ondan sonra modifiye olsa da günümüze kadar anlatıdaki yerini yitirmedi. Bilhassa Cemal Kafadar'ın İki Cihan Aresinde isimli kitabı, meseleyi bir kez daha tartışmaya açarak “gaza” ve “gazi” derken nelerin kastedilmiş olabileceğine kafa yormamıza olanak sağladı.

Pek çok Osmanlı tarihçisi veya şairi, gaza fiilini ve onun faili olan gazileri över. Bir padişahın veya paşanın gazalarını anlatan gazavatnamelerin sayısı çoktur. Bunların çoğu saray veya paşa “kapısı” tarafından finanse edilir. Gaza eylemek, prestij kazanmak için en işlevsel yollardan biridir. Küffara karşı gazadan geri durmamalarıyla övülen veya bu hareketi yüzünden başına bela açan pek çok isim
olmalıdır. Onlardan biri, 1591-1593 yılları arasında Bosna valiliği yapmış Telli Hasan Paşa'dır.

Bosna 1580'de Rumeli'den ayrılarak ayrı bir eyalet olduğundan beri, Habsburg dominyonundaki Hırvatistan ile sınır komşuluğundan ötürü, tabiricaizse gürültülü bir yerdir. Sınırın her iki tarafından düzensiz hareket eden eşkıyalar kendilerine göre "kâfir" olan tarafa akınlar düzenler, yağma ve bazen katliam faaliyetlerine girerlerdi. Bu girişimler ekseriya merkezin onayı olmadan gerçekleşirdi ve 1568'de imzalanan ve daha sonra üç kez yenilenen Edirne Antlaşması'na göre her iki devlet de bu başıbozuklara karşı önlem almak zorundaydı. Tatsızlıklar olduğunda merkezler bunun savaşa dönüşmemesi için maksimum çabayı harcarlardı ve bu çabalar, kronik düşman denilebilecek Osmanlı ve Habsburg imparatorluklarını en azından resmiyette yirmi beş yıl sulh içinde tutmaya kadir olmuştu.

1591'de Hasan Paşa bölgeye atandığında, önceden beri hem padişahın hem de haremin gözdesiydi. Uskok eşkıyaların saldırılarına normalde verileceğinden daha sert cevaplar vermek bir yana, olayları İstanbul'a oldukça dramatik raporlarla yazarak Babıâli'yi kışkırtıyordu. Dahası, sınırötesindeki gazalarında elde ettiği ganimet ve esirleri de gösterişli törenlerle göndererek başkenti savaş havasına sokmaya
çalışıyordu.

Babıâli bu tavırlar karşısında kararsızdı. İran ile savaş daha yeni bitmişti. Akdeniz oldukça sıcaktı ve İspanya'nın İngiltere'yi tehdit ediyor olması karşısında donanmanın savaşa girmesi gerekebilirdi. Hem İspanya hem Avusturya Habsburglarıyla aynı anda cenk etmek akıllıca olmazdı. Habsburg heyeti 1592 kışında Kostantiniye’deydi. Edirne Antlaşması gereğince Viyana her sene otuz bin duka haraç göndermeliydi. Kendileri elbette buna haraç değil, hediye diyorlardı. İster haraç ister hediye olsun, ödeme gecikmişti.
Habsburglar bir yandan Hasan Paşa'nın faaliyetlerinden şikayetlerini dile getirirken, bir yandan da dukaların yakında geleceğini söylüyordu. Osmanlı paşalarından biri, Hasan Paşa'nın görevden alınması talebine karşı "sizin gâ'ilenizi def etmeğe ol kifayet eder" cevabını vererek rest çekti. Taraflar gerilmişti. Yine de haraç beklentisi ve Avrupa siyasi dengelerinin öngörülemezliği her iki tarafı da ihtiyata zorluyordu. Ne
var ki Hasan Paşa Dersaadet’tekiler kadar ihtiyatlı değildi. Her fırsatta emrindeki askerlerle cenge çıkıyor ve bunu "gazadan geri durmaz" kişiliğinin bir yansıması olarak lanse ediyordu.

Paşa'nın hedeflerinden biri Kupa ve Odra Kalelerinin bitişiğinde yer alan Şişka Kalesiydi. Buraya daha önce iki akın daha düzenlemiş, kaleyi değil ama pek çok ganimet almıştı. Ancak Habsburglar tedbirliydiler. Bilhassa teknolojik üstünlük sayesinde Hasan Paşa'nın ordularını hezimete uğrattılar ve Paşa, Kupa nehrinde boğularak can verdi. Adeta hayatını vakfettiği Osmanlı-Habsburg savaşını göremeden ölmüştü ama onun ölümü, zaten pek çok nedenden bu savaşa girmek isteyen haris Koca SinanPaşa'ya istediği casus belli’yi (savaş sebebi) vermişti. Gecikmeden Avusturya’ya savaş ilan edildi ve seksen kusur yaşındaki Sinan Paşa, aslında hiç hazzetmediği ve son dönemde yaptığı tayinlerle yalnız bırakarak ölümüne bir anlamda vesile olduğu Hasan Paşa'nın kanını yerde bırakmamak için kendi gazasına çıktı.

Kaynaklar ve Tavsiyeler

Zeynep Aycibin, "Kâtib Çelebi, Fezleke: Tahlil ve Metin" (Doktora Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı, 2007), 2-3.
Gustav Bayerle, Ottoman Diplomacy in Hungary: Letters from the Pashas of Buda 1590-1593 (Bloomington: Indiana University, 1972).
Caroline Finkel, "The Administration of Warfare: The Supply and Provisioning of the Ottoman Army in Hungary, 1593 - 1606" (Ph.D. thesis, University of London, 1986).

Pal Fodor, "Osmanli-Avusturya Savaslari Öncesi Osmanli Diplomasisi," Osmanli Vol. 1, ed. Guler Eren (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999), 452-455.

Muhammet Gülhan, "Yeni Belgelerin Işığında Telli Hasan Paşa’nın Osmanlı-Habsburg Sınırındaki Faaliyetleri (1591-1593)," Academic Journal of History andIdea 7, no. 2 (Summer 2020): 1254-1289.
Robyn Dora Radway, "Vernacular Diplomacy in Central Europe: Statesmen and Soldiers between the Habsburg and Ottoman Empires, 1543–1593" (Ph.D. diss., Princeton University, 2017).

Kenneth M. Setton, Venice, Austria, and the Turks in the Seventeenth Century (Philadelphia: The American Philosophical Society, 1991).
James D. Tracy, Balkan Wars: Habsburg Croatia, Ottoman Bosnia and Venetian
almatia, 1499-1617, (Lanham: Rowman & Lettlefield, 2016.)

Toplam 2864 defa okunmuştur.

Pamir Şen diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.