Pamir Şen
Pamir Şen - Yazar

Mutlu Yıllar

Geçen haftaki yazımda, noel hikayelerinin sanayileşmiş ve sekülerleşmekte olan modern Avrupa'da geçmiş, şimdi ve gelecek arasında manevi bağ kurma işlevini anlatmıştım. Şimdi daha "yerli ve milli" bir mesele olan noel ve yılbaşı kutlama adetlerinin ilişkisini açıklamaya çalışacağım.

Noel, Hazreti İsa'nın doğum yıldönümü olarak kabul edilir ve -her günü bir başka bayram olan- Hristiyan takviminin en önemli günlerinden biridir. Ancak paskalya kadar üst düzey bir dini anlamı haiz değildir. Zira paskalya, İsa'nın "diriliş günü" olarak ilahi rahmeti temsil eder. Bu özelliğiyle her faniye zaten nasip olan "tevellüt"ten (doğum) daha önemlidir. 25 Aralık'a denk gelen noel, geleneksel olarak on iki gün boyunca kutlanır. "Twelve days of Christmas" şarkısı, bu on iki gün verilen hediyeleri anlatan eğlenceli bir tatil ezgisi olarak dinlenebilir. Shakespeare’in "Onikinci Gece" piyesi de adını yine buradan alır. Konusu noelle alakasız da olsa, Kraliçe I. Elizabeth bu oyunu noelin onikinci günü sahnelenmesi için sipariş ettiğinden bu isimle anılmıştır. Noel şenliklerinin bittiği gün olan 6 Ocak, Epifani adı verilen, müneccim kralların Bebek İsa’ya hediyeler sunmaya geldikleri gündür. Bu hediyeler gelenekteki ilk noel hediyeleri kabul edilebilir.

Bunun İsa'nın doğumuyla sonradan ilişkilendirilen bir pagan adeti olduğuna dair çokça iddia vardır. Bu tabiidir, çünkü 21 Aralık ve civarı, günlerin uzamaya başladığı zamanlara denk gelmektedir. Dünyanın farklı yerlerinde farklı isimlerle kutlanmasından daha anlaşılır bir durum yoktur. Nasıl Nevruz’a önüne gelen milli bayrammışçasına sahip çıkıyorsa noel de bir kavmin veya dinin değil, farklı kültürel elementlerden beslenerek oluşan Avrupa medeniyetinin bayramıdır.

Yılbaşına gelirsek, takvim icat olduğundan beri -ne kadar farklı takvim sistemleri olsa da- her senenin bir başı, bir de sonu vardır. Hicri yıl Muharrem ayının gurresinde (ilk gününde) başlar ve Zilhicce’nin sonunda biter. Eski Hıristiyan takvimlerinin bazılarında seneler Şubat sonunda bitip Mart başında başlardı. Yeniçağ Floransa devletinin takvimi daha ilginçti. 25 Mart (yani Hazreti Meryem’in İsa’ya gebelikle müjdelendiği gün) yılbaşı kabul edilirdi. O nedenle Floransa arşivlerinde çalışacak olan araştırmacılar, tarihleri Miladi takvime uyarlarken buna dikkat etmek üzere ikaz edilmezlerse tatsız hatalar yapabilirler (başıma geldi). 1582 senesinde yürürlüğe giren, adını Papa XIII. Gregorius’tan alan Gregoryen takvim, bugün kullandığımız Miladi takvimin ta kendisidir. Dünya çapında zamanla standart hale gelen Gregoryen takvim, 1 Ocak 1926’dan itibaren memleketimizin de resmi takvimidir. Bu takvimde yeniyıl 1 Ocak olduğundan noele çok yakındır.

Osmanlı zamanında Hicri takvime göre yılbaşı kutlanıp kutlanmadığı, kutlanıyorsa ne şekilde kutlandığı, gayrimuslimlerin noel veya yılbaşını nasıl kutladığı ayrı bir konu. Ancak şurası açık ki, 1920'ler ve 1930'larda cumhuriyet reformlarıyla beraber pek çok batılı adet gibi yılbaşı kutlamak da yaygınlaştı. Charles Dickens nezdinde niteliği ne kadar seküler olursa olsun, bugün bile kitleler tarafından din ile özdeşleştirildiği düşünülürse, İsa'nın doğumu olan noeli kutlamak hem İslâmi geleneğe hem de laiklik prensibine aykırı olacağından, böyle bir adetin batılılaştırıcı Kemalist devrimle özdeşleştirilmesi baştan mantıksız.

Gelelim en tartışmalı meselelerden çam ağacına. Çam süsleme ve bunun noelle özdeşleştirilmesi Kuzey Avrupa’da eski bir gelenek olsa da yaygınlaşması yine XIX. asırdadır. Noel’in on iki gün sürecek bir kutlama olduğunu yukarıda belirtmiştim. Bu durumda noel ve yılbaşı kutlamasının, dahası bunların kutlanması sırasında uygulanan adetlerin iç içe geçmesi kaçınılmazdır. Yöreden yöreye, hatta evden eve değişebilir. Belki bazı Avrupalılar bile noel için mi yılbaşı için mi ağaç süslediklerini bilmiyordur. Hıristiyan çoğunluğu olmayan ülkelerdeyse çamın noel kutlamasını baypas ederek doğrudan yılbaşı ile özdeşleşmesinde şaşılacak bir şey göremiyorum. Nasıl bir pagan adeti olan -bir anlamda kış şenliği- Hristiyanlık tarafından kurtarıcının doğumu olarak benimsendiyse, “Müslümanların ağaç süslemesi” de kültürlerarası etkileşimin hiç de radikal ve tepeden inme değil, gayet süreç içinde yerleşen bir nişanesidir.

Buradan yılbaşı kutlamayı savunduğum anlamı çıkmasın. Zira burada zaten savunulacak bir şey yok. İlaveten, isteyen noel de kutlar ve buna karışmak kimsenin işi değildir. Bir “Hıristiyan adetiyle” iç içe geçmiş yılbaşı kutlamasına dini nedenlerden dolayı karşı olanlar veya bu denli şekilci denebilecek bir batılılaşmayı lüzumsuz görenler olabilir. Bu insanlar kendileri kutlamayarak tavırlarını gösterirler. Ancak son yıllarda sayıları artan, veya daha çok gördüğümüz, “yılbaşı kutla(t)mayız!” hadiselerinin ardında, XVII. asırdaki Kadızadeliler hareketindekine benzer bir fanatizm görmemek zor. Bu ve benzeri sataşmaların toplumların huzurunu kaçırmaktan başka işe yaramadığını gösteren tarihi hadiseler bir kütüphaneye sığmaz, diyerek mübalâalı bir finalle bu faslı kapatalım. Mutlu yıllar.

Toplam 2695 defa okunmuştur.

Pamir Şen diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.