Pamir Şen
Pamir Şen - Yazar

Nemçe Kralından İmparatora

Osmanlılarla Habsburglar arasındaki on beş sene süren Uzun Savaşlar 1606 sonunda Zitvatorok’ta imzalanan antlaşmayla neticelendiğinde, sarayın ve entelektüel tabakanın ilgilenmesi gereken önemli bir konu ortaya çıkmıştı.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa kralı Fransuva’ya yazdığı meşhur mektubu pek çok insan lise tarih kitaplarından, Muhteşem Yüzyıl’dan, ya da Recep Tayyip Erdoğan’ın daha başbakan olduğu zamanda Sarkozy’ye hitaben yaptığı bir konuşmadan hatırlayacaktır. Sultan Süleyman bu mektubun başında kendi
unvanlarını satırlarca sıraladıktan sonra muhatabına hitaben “Sen ki Françe vilayetinin kralı Françesko’sun” diyerek, aradaki unvan farkını belli etmek suretiyle, bir çeşit üstünlük diplomasisi kurmaktaydı. Osmanlılar her ne kadar ilerleyen safhalarda iki devlet arasındaki yakınlığa binaen Fransa tahtında oturan 'En Hristiyan krallara' Françe Padişahı diyerek, onları bir tür denklikle onore etseler de, aynı durum Habsburg imparatorları için geçerli olmamıştı.

Onlarla yapılan yazışmalarda hâlen Nemçe kralı veya Beç (Viyana) kralı denerek, Fatih’ten beri nadiren de olsa padişahların kullanmaktan çekinmediği Roma kayzerliği unvanına Kutsal Roma imparatorlarının katiyen sahip olmadığı vurgulanmaya çalışılmaktaydı. Öte yandan yıllar boyu bir türlü netice göremeyen Uzun Savaslar bittiğinde Topkapı Sarayı, içeride Celaliler, Doğu Cephesi'nde ise İran ile sürdürdüğü mücadeleyi
hakkıyla neticelendirebilmek için, Batı'daki savaşı artık bitirmeye mecburdu.

Bunun için iki önemli engel, Estergon’un “kâfir” elinde olması ve Zigmond Bathory’nin isyanıyla başlayan ve tabir-i caizse sakız gibi uzayan Erdel meselesiydi.
İlk mesele Estergon’un kuşatılıp geri teslim alınmasıyla, ikincisi ise elbette Habsburgların büyük bir asi olarak gördüğü- İstvan Bocskay’ın, İstanbul’da imal edilen bir taçla Peşte’de Erdel Beyi ilan edilerek tahta oturtulmasıyla çözüme kavuşunca, iki taraf nihayet kılıçlarını kınlarına koyarak bir araya geldiler ve barış yaptılar.
Bu barış sürecinin detaylarına başka bir yazıda değinmek isterim. Ama burada dikkati çeken şey, Habsburgların imparator sıfatını Osmanlı padişahlarına nihayet kabul ettirmiş olmalarıdır. Antlaşmaya göre, bundan böyle iki taraf da birbirine “Çasar” diye hitap edecekti. Bu durum diplomatik amaçlarla verilebilecek bir taviz olarak da yorumlanabilirdi. Modern devlet anlayışında devlet reislerinin birbirine denkliğinin (unvanları ne olursa olsun) esas olmasının aksine, kendini evrensel bir imparatorluğun monarki, hatta Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olarak nitelendiren bir retorik içinde siyaset güden Osmanlı padişahları için bu durumun kabul edilemez gözükmesini anlamak gerekir.

Öte yandan İran’la savaş henüz devam ederken, I. Ahmet’in sadrazamı Nasuh Paşa bu konuda epey hassas davranarak hem antlaşma şartlarına aykırı olmayacak, hem de padişahın elinde tuttuğu kayzerlik tekeline halel getirmeyecek bir çözüm aramak zorunda kaldı.
Bunun sonucunda sorunun etrafından dolanan, ama amacına da ulaşan bir çözüm elde edildi. Bundan böyle yapılacak yazışmalarda “Nemçe imparatoru” tabiri kullanılacaktı. Bu Avrupalıların gayet aşina olduğu, ama Osmanlı entelektüel takımına epey yabancı bir tabirdi.

Böylelikle içerideki evrensel ‘kayzer’ unvanından taviz verilmedi. Kapıdaki düşman ile uzun bir savaş döneminin ardından başlayan sükûnet sürecinin gereksiz bir diplomatik kriz yüzünden
bozulmasının önüne geçecek, bir anlamda “hile-i şeriyye” ile mesele halledilmiş oldu.

Doğrusu uluslararası diplomasi dengesi kurmakla içeride kudretli görünmek arasında kurulması gereken denge, XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Türkiyesinin siyasetinde çok mühim yer oynayacaktı. Zitvatorok sonrası Nemçe hükümdarının unvanının değişimini bu uzun ve şahsi kanaatimce epey başarılı sürecin ilk adımı saymaya çalışmak elbette fazla iddialı olur. Ama yine de imparatorluğun gerilemesi söz
konusu edilecekse Zitvatorok’u evrensel imparatorluk idealinin adım adım çöküşüne
giden yolda önemli bir kavşak olarak yorumlamakta beis görmüyorum.


Kaynaklar ve Tavsiyeler
Christoph K. Neumann, "Political and Diplomatic Developments," The Cambridge
History of Turkey, Volume 3: The Later Ottoman Empire, 1603–1839, ed. Suraiya N.
Faroqhi (Cambridge: Cambridge University Press, 2006): 44-62.
Feridun M. Emecen, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-
1600) (Istanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015).
G. Bayerle, "The Compromise at Zsitvatorok," Archivum Ottomanicum VI (1980): 5-
53.
M. Köhbach, "Çasar veya İmparator: Jitvatorok Antiaşmasından (1606) Sonra Roma
Kayserlerinin Osmanlılar Tarafından Telakkubu Makkında," Tarih Dergisi XXXVII
(2002): 159-169, trc.Y.A. Aydın.

Toplam 4165 defa okunmuştur.

Pamir Şen diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.