Pamir Şen
Pamir Şen - Yazar

Silahlanma ve şiddetin “demokratikleşmesi”

Silahlanma ve özellikle onun bireysel versiyonu, tüm dünyada yıllardır süregiden bir tartışma konusu. Meseleyi suç oranları ve  silahlanmanın hukuki olarak bir hak olup olmadığı düzleminde tartışmak haddim değil. Yine de Umut Vakfı'nın 2011 tarihli bir
araştırmasını tavsiye ederim. Peki bireysel silahlanma ile demokrasinin ne alakası var?

Bilindiği üzere "demos" Yunanca halk demektir. Demokrasi ise halkın idaresi anlamına gelir. Bu bağlamda halkın doğrudan yönettiği rejimlere demokrasi demek mümkündür. Günümüzde demokrasiler bir zamanlar Atina'da olduğu gibi doğrudan değil, temsilidir. Yani halk yönetimi doğrudan ele almak yerine onu bir süreliğine bir grup temsilciye devreder ve onlar da halk adına bu gücü kullanırlar. Daha doğrusu
bu, sadece yasama için geçerlidir. Yürütme erki parlamenter sistemlerde yasamayı yapan meclisin içinden çıkan "bakanlar" veya eski tabirle "vekillerce" yürütülür. Öte yandan başkanlık sistemlerinde halkı temsil eden meclis, yine halkın doğrudan veya dolaylı olarak seçtiği bir cumhurbaşkanını ve onun hükümetini denetleme işlevi görür.

Her senaryoda halkın öyle ya da böyle yönetime katıldığını söyleyebiliriz. Demokratikleşme ise demokrasinin kendisi değildir. Bir rejim değil, süreçtir. Sadece siyasi değil, toplumsal özellik de taşır. Örneğin okulların artıp okuryazar oranının yükselmesi ve önce matbaa sonra internet yoluyla okunacak materyalin daha kolay erişilebilecek hale gelmesiyle bilgi demokratikleşmiş olur. Avrupa'da bir zamanlar yazılı kültürü ruhban sınıfı ve bazı soyluların bildiği Latince domine ederken, zamanla ulusal dillerin öne çıkmasıyla bilginin demokratikleşmesinde bir adım daha atılmıştır. İnternet ile beraber çok daha geniş kitlelerin bilginin sadece tüketim değil, üretim sürecine de dahil olabilmesi de bu sürecin bir başka fazını teşkil eder. 1500'lerde başlayan "modernleşme" süreci içinde evvelden sınırlı bir kesime mahsus olan pek çok ayrıcalık, adım adım ayrıcalık olmaktan çıkarak tabana yayılmış, hatta bazıları zamanla temel hak olarak görülmeye başlamıştır. Seyahat bunlardan biridir. 

Tren ve motorlu taşıtlar başta olmak üzere, teknolojinin getirdiği imkanlar neticesinde ademoğlunu bir yerden bir yere hızlı ve ucuza taşıyan araçlar ulaşımı demokratikleştirdi. Bu süreçte halka inen bir diğer güç aracı ise silahtı. Ortaçağa gidecek olursak, batı Avrupa'da feodal lordlar ve avam halk, Ortadoğu'da yöneten ve yönetilen (Osmanlı'daki tabirle reaya) arasındaki ayrımı belirleyen en önemli unsurlardan biri silah taşıma hakkıdır. Silah taşımak bir ayrıcalıktır. Ancak elbette bu ayrıcalığı doğrudan denetlemek premodern devlet için mümkün değildir.
Bu noktada kralın ve soylularının imdadına, silah kullanmanın zorluğu yetişir. Ortaçağ şövalyeleri kilolarca ağırlıkta zırhlar içinde devasa mızraklar, ağır kılıçlar ve çeşitli kesici silahları ustaca kullanma becerisine sahiptiler. Aynısı (zırhları o kadar ağır olmasa da) tımarlı sipahiler ve göçebe paralı askerler için de geçerliydi. Çiftçi, köylü, esnaf veya tüccar silah kullanamazdı. Çünkü bu eğitimi alabileceği imkanlar
ona sunulmamıştı. O nedenle kazara eline bir mızrak geçse de, o mızrakla saldıracak olduğu lordun onu birkaç saniye içinde alt etmesi işten değildi. Barutlu el silahları, tüfek ama bilhassa tabanca, işte bu ayrıcalığı “yöneten” sınıfın elinden alıyordu. Bu durum sıradan insanın askere alınabilmesiyle merkezi yönetimi “elitlere” karşı güçlendirdi. Böylece hem kral hem avam halk, soylular aleyhine aynı anda yükselişe geçti. Öte yandan silah edinmenin kolaylaşması, devletin gücünün erişemediği yerde, bireylere “kendini koruma” veya daha tehlikeli olarak “kendi işini kendi görme” imkanı sağlayarak, bir anlamda şiddeti demokratikleştirdi.

Amerikan kovboyu miti başta olmak üzere bireyi bir insan cangılında kendini ve belki himayesindekileri (bir dost, sevgili veya çocuk, çok kalabalık olmayan bir grup) koruyan bir özne olarak yorumlayan imajlar işte böylece yaygınlaştı. John Wayne şövalye değildi. Yine de şövalyeye ithaf edilen pek çok özelliği kan hakkı veya bir kralın teveccühü olmaksızın edinebilirdi. Ne devlete ne de başka insanlara muhtaç
“tek tabanca” kahraman, ortaçağ destanlarındaki imgelerle donanarak yirminci yüzyılın dünyasında belirivermişti. Bu yeni kahramanın belki de en meşhur temsili, havaya doğrultulmuş tabancasındaki dumanı üfleyerek dağıtan, kaba saba ama özünde iyi biri olduğunu herkesin bildiği- kovboydur. Burada herkesin o kovboy olabileceğini söylemek abartı olur. Yine de sıradan insana bir ortaçağ şövalyesinden
daha yakındır o kovboy. Zira şiddet kullanma imkanı, alelade ferdin önüne tepsiyle sunulmasa da, en azından eskiye göre yakınlaşmıştır.

Tavsiyeler
"Türkiye'de ve Dünyada Bireysel Silahlanma," Umut Vakfı, 1993,
https://www.umut.org.tr/turkiye-de-ve-dunyada-bireysel-silahlanma/
Eric J. Hobsbawm, "Kovboy Miti," Parçalanmış Zamanlar: 20. Yüzyılda Kültür ve
Toplum, çev. Osman Akınhay (AGORA KİTAPLIĞI, 2014).
Wolfgang Schivelbusch, Demiryolu Seyahatinin Tarihi, çev. Çiğdem Canan Dikmen
(KIRMIZI KEDİ YAYINEVİ, 2022).

Toplam 2392 defa okunmuştur.

Pamir Şen diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.