Fatih Terim'in basın toplanmaması- Bölüm 2

Ali Kaya Soysal
 Dünya Kupası eleme maçlarının ilki olan Hırvatistan karşılaşmasından önce Terim, Fransa 2016'dan dönüldüğünden beri savsakladığı basın toplantısını nihayet yapmış, bu satırlardaki yorumuma göre, çokşey konuşmuş, ama hiç birşey söylememişti. Konu kadroya çagırılmayan Arda başta olmak üzere 6 önemli futbolcu idi, ancak dediğim gibi tamamen karnından konuşmuş, 55 dakikalık açıklamalarında açığa kavuşan hiç bir nokta olmamıştı.

O günden bugüne bu olay medyada, kamuoyunda çok tartışıldı, bazı gelişmeler yaşandı, problem tırmandı, Ukrayna ve İzlanda maçları kadrosu açıklanıp Arda, Burak, Selçuk, Gökhan Gönül ün yine çağırılmadığı görülünce, özellikle Arda boyutunda gerginlik tavana vurdu, son Burak demeçleride buna katkı yaptı ve  müthiş bir bilgi kirliliğinin dolaştığı ortamda dünkü basın toplantısı kamuoyunda  büyük ilgi uyandırdı, acaba hoca neler diyecekti, hangi taraf haklıydı, gerçekler neydi?
 
İddia ediyorum, dün 17.30 daki basın toplantısı raytinglerde birinci çıkmıştır, federasyon akıl edip reklam alsaydı önümüzdeki maçların primleri ! çoktan çıkmıştı. Ama ne oldu, hoca yarım saatlik toplantıda en çok merak edilen,  kadroya alınmayan oyuncularla ilgili soru almayacağını açıklayınca dağ fare doğurdu.
 
Adeta basın toplanmaması şeklinde geçen 30 dakikayı biraz irdelemek istiyorum: Fatih hocanın vücut dili, sürekli kaşınması, kendine güvenli davranmaya çalışmasının üstüne çıktı, sıkıntılı olduğu çok belliydi.Önce, Türkiye Futbol Direktörlüğünün görev tanımını yaptı, önündeki  hazır metinden okuyarak medyayı kadroya alınmayan oyuncularla ilgili, servis edilen, kulaktan dolma, uydurma, ahlaksızca ithamlarından ötürü suçladı.

Kendisini yıpratmaya yönelik planlar yapıldığının farkında olduğunu, ama bu planlara alet olmayacağını, bu kişilerle mücadele edeceğinden herkesin emin olması gerektiğini belirtti ve bir atasözünden dem vurdu; göz o ki dağın arkasını göre, akıl o ki başına geleceği bile..breh breh..
 
Bugüne kadar hiç duymadığım bu atasözünün bana göre açılımı şu olsa gerek; " eğer ileriyi göremeden akılsızca işler yaparsan başına geleceklerden sen sorumlusun.."  Bir baba hayata atılan veya ticarete soyunan evladına bu öğüdü verirse anlarım, ama dünkü toplantının konusu bu olmadığına göre, hoca bu veciz le şu mesajı vermek istemiş olmasın sakın,   " ey basın, ey beni istemeyenler, ey Arda, Burak vs..akıllı olun, yoksa sizi mahvederim.." Bu sözleri bir tehdit olarakmı algılamalıyız, çokmu paranoyakça düşünüyorum, takdir sizin. Beni böyle düşünmeye iten neden, itiraf edeyim, ülkemizdeki muhterislerin son dönemlerdeki söz ve davranışlarıdır, birazda Terim'in hepimizce malum karakteri.

Daha neler dedi hoca; kadroya alınmayanlar için soru almayacağını bildirdi, ama "konu daha önce dediğim gibi prim meselesi değildir, şahside değildir " dedi ve toplantıya katılanlara soru formatında cevap hakkı tanıdı, "e peki nedir konunun gerçeği hoca ?" Ama gelde sor, korku boku Selanik...Aklı selim ve sağduyu önerdi bol bol, kadroya alınan ve alınmayan futbolcularımı yedirmem diyerek ilerideki aylar için onlara mesajmı gönderdi,zeytin dalı mı uzattı, gelde anla.
 
Ömer Toprak'ın kadroya çağırılıp Gökhan Töre'nin olmayışı ile ilgili  yasağı  delen kurnaz, tuzak bir soruya, "onlara Hakan Çalhanoğlu'nu da  katın, hepsi şimdi arkadaş oldu, beni dışarıda bıraktılar.." diye yanıt verdi, "karı-koca arasına girilmez" diyerek de esprisini güçlendirdi. Bunu da anlayamadım sevgili ABC okuyucuları, yani şimdilerde Ömer, Gökhan ve Hakan kanka, ama hocayla küsler öyle mi?  Beş tane adet yerini bulsun sorusuyla süren basın toplanmamasında nihayet bu gece oynanacak maçla ilgili teknik-taktik açıdan dehşet bir soru geldi; "Milan'dan talebeniz Shevchenko Ukrayna'nın başında rakibiniz olacak, düşünceleriniz nedir?"..Terim egosunu okşayan buyağdanlık ortayı önce göğüs istopuyla yumuşattı, sonra da usta-çırak sözcükleriyle megolamanik bir şutla ağlara gönderdi, arkasından da haydi eyvallah diyerek bu çok verimli, bir o kadar da gizemli toplantıyı bitirdi..
 
Bunları şimdilik bir tarafa bırakıp bu gece oynanacak maçla ilgili bir kaç noktaya değinmek istiyorum: Fransa 2016 ya bizim gibi , üstelik 0 (sıfır) puanla erken veda eden Ukrayna teknik direktörü Fermenko yu derhal değiştirerek Dünya Kupası yoluna çıktı, D.Kiev'de oynayan Yarmolenko, Khacheridi, Sevilla'da forma giyen Konoplyanka , 150 kez milli olmuş kaptanları Tymoshchuk ve Shaktarlı 70 kez milli kalecileri Pyatov en öne çıkan oyuncuları. Eskisi gibi yurtdışına futbolcu ihraç edemiyorlar, son Avrupa şampiyonasında kadrolarında dışarıda top koşturan sadece 2 lejyoner vardı, biri de Beşiktaşlı Boyko idi. Ağırlıklı olarak D.Kiev ve Shaktarlı futbolculardan kurulu kadroda az sayıda Dnjeper ve Zoria'da forma giyen oyuncular yer alıyor. Bu durum enteresan bir istatistiğe yol açıyor, şu ana kadar bu sezon Avrupa Kupalarında Ukrayna takımlarıyla tam 4 kez karşılaştık, 2 Shaktar yenilgisi alınırken, D.Kiev ve Zoria ile de berabere kaldı takımlarımız, yani galibiyetimiz yok henüz, umarım bu gece siftah yaparız.

Sarı-maviler Fransa 2016'da Almanya, Polonya ve K.İrlanda grubunda herkese yenildi ve daha önemlisi futbol olarak hiçbir varlık gösteremedi, 2018 yolundaki  ilk maçında ise kendi sahasında İzlanda ile yenişemedi..Yani  üst düzey bir rakip asla değil, eğer hedefimiz grubumuzda birincilik veya en kötü ikincilikse -ki Terim dün hiç buna değinmediyse bile öyle olduğunu zannediyorum-  bu dişimize göre olan rakipten mutlaka 3 puan almamız gerek.

Aksi halde, maç sonuçlarına göre gündem belirlemekte meşhur ülkemizde dünkü basın toplantıları daha çok yapılır, ama bu sefer Fatih hocaya istemediği sorular sorulur...