Feyzioğlu'na en sert şezlong yanıtı

HKP Genel Sekreter Yardımcısı Av. Tacettin Çolak, Saray'da Erdoğan'la görüşmesini eleştirenlere Yeni Şafak gazetesine verdiği röportajda 15 Temmuz darbe girişimi için Tayyip Bey'e veya hükümete karşı değil, vatana karşı bir hareketti. O yüzden şezlonglarında denizi seyrederken "Serinlemeden önce bir çakayım da ondan sonra denize gireyim" diye cevap veren TBB Başkanı Metin Feyzioğlu'na oldukça sert bir yanıt verdi.

TBB Başkanına "sen, benim başkanım olamazsın" diyen Avukat Tacettin Çolak'ın açıklaması şöyle:

"METİN FEYZİOĞLU, BATTIKÇA DEBELENİYOR, DEBELENDİKÇE BATIYOR"

Halkımızın bu deyimi, koskoca Prof. ve hemi de "Ceza Hukukçu"su olan bu pervaneye ne güzel uyuyor değil mi?
Bakın Feyzioğlu, bugün, başta Yeni Şafak olmak üzere tüm yalaka-yandaş medyada çıkan haberinde kendisini eleştirenlere nasıl akıl veriyor. 

15 Temmuz kanlı kapışması için; "Tayyip Bey'e veya hükümete karşı değil, vatana karşı bir hareketti. O yüzden şezlonglarında denizi seyrederken "Serinlemeden önce bir çakayım da ondan sonra denize gireyim" diyen iyi niyetli kardeşlerimize, vatandaşlarımıza, "Olaylar oradan görüldüğü gibi değil" diye seslenmek istiyorum. 15 Temmuz'da yaşadığımız darbenin ötesinde bir şey. Bu Türkiye'yi parçalama hareketiydi. O sebeple neyin kenarından değil, dibinden geri çıktığımızı görmemiz lazım." diye hala yaptıklarını savunmakta.

Yahu, sen bilmiyor musun? Bu Pensilvanyalı iblis adına hareket eden ve herbiri yüksek rütbelere terfi ettirilen, yargının, üniversitenin, polisin velhasıl devletin tüm kurumlarına atanan kişilerin AKP'giller tarafından görevlendirildiğini?..

Sen bilmiyor musun AKP'gillerden bazılarının ve onların fetva makamı Diyanet İşleri başkanının; 70'lerden beri gelişen bu harekete karşı "hepimiz suçluyuz, hatalıyız "dediklerini?..

Yine, Ceza Hukukunda; "Milletim ve Allah affetsin" diyerek suçların yaptırımından kurtulunamayacağını sen bilmiyor musun? 

Bal gibi ya da zehir gibi biliyorsun. 
Ama işine gelmiyor. 

Çünkü, bulanık sularda balık avlamak istiyorsun. Kendine yer arıyorsun. Ama, bunu kendi kıvraklığınla yapmıyorsun, Barolar Birliği örgütünü alet ediyorsun. 

Zira bu titrin olmasa adam yerine konulmayacağının da biliyorsun. Örgütün 9 Barosunun senin yanında durmadığını, bu dokuz baronun temsil ettiği kitlenin de toplam avukat sayısının % 70'ine tekabül ettiğini, yani tabansız kaldığını gözden kaçırarak kendini pazarlıyorsun. 

İki yıl önce kendine yapılan hakaretler ortadayken bir de kalkıp "müjde" veriyorsun. Neymiş? Bu yıl Adli Yıl açılışını Yargıtayla birlikte yapacakmış. Peki nerede? Kaçak ve haram sarayda ve sarayın sahibinin de yapacağı konuşmayla.

Belli ki, çok kısa konuşarak "edepsizlik" yapmama sözü vermişsin.

Senin Avukatlar adına kaçak ve haram saraya gitme hakkın ve yetkin yoktur. 

Bırak şimdi "şezlong" edebiyatını. Sen Padişahın soytarılığına soyunmuşsun da onu "vatan-millet" edebiyatıyla perdelemeye çalışıyorsun.

Biat ettiğin kişinin "demokrasi nöbetçileri"nin; yeşil bayraklarla çektikleri zikir ayinlerinde "yaşasın laikler için cehennem" diyerek attıkları sloganları da mı göremiyorsun?

Camilerde sala okuyarak, buraları da siyasete alet ettiklerini niçin görmezden geliyorsun? 

Sen bunlarla mı Türkiye'yi "dipten çıkardın" ve ileriye taşıyacaksın. Sen, insanlarımızı Allahla kandıran bu Ortaçağcıların yanında yer almak seçimini yapmışsın. Ama onlar seni kabul ederler mi? Göreceğiz.
Ne diyelim, yolun açık olsun. 

Ama sen, benim başkanım olamazsın. Adli Yıl açılışında savunmayı temsil edemezsin. Seninde savunma adına orada bulunanlar da tarih önünde hesap vermekte kurtulamazlar.