Herkese göre sürpriz, bana göre hakkıyla Galler

Ali Kaya Soysal

Çeyrek finalin 2. maçı Lille'de Galler ile Belçika arasında oynandı ve Britanya Adalarının turnuva içinde kalan son temsilcisi "Wales" 3-1'lik net skorla şampiyonanın favorilerinden Belçika'yı eleyerek yarı finale adını yazdırdı.

Maç öncesi tüm otoriteler ve  bahisçiler kağıt üstünde Benelux ülkesinin kazanacağında birleşiyorlardı, açıkcası ben de zor olur, ama Belçika yıldızlarıyla ne yapar eder kazanır görüşündeydim. Ama Hazard'ın bu kadar etkisiz, De Bruyne'nin  önceki maçlara göre formsuz olacağını, 40 milyon Euroluk Witsel'in, Lukaku'nun böylesine kötü oynayacaklarını hesaba katmamıştım.Gerçi Belçika defansında cezalı ve sakat olan Barcelonalı Vermaelen ile Tottenhamlı Vertonghen'in yoklukları takımın savunma dengesini bozduğu belli. Ama tüm bunlar eleme gruplarında Belçika'yla oynadığı 2 maçtan bir galibiyet, bir beraberlikle ayrılarak rakibinin ardından ikinci olarak şampiyonaya katılmaya hak kazanan Galler'in haklı galibiyetine gölge düşürmemeli.

Dilerseniz Belçika'yı bir kenara bırakıp gecenin kahramanı Galler'e, dolayısıyla oyuna geçelim; favori Belçika maça hızlı başladı. 7. dakikada ceza alanı içinde 3 saniyede 3 gol vuruşundan yararlanamadılar. Baskıya devam ettiler ve 13'de Nainggolan'ın 25 metreden attığı nefis şutla öne geçtiler. Oyunu öylesine forse ettiler ki, 25. dakikaya kadar rakibe 3 sarı kart gösterttiler. Bu bölüme kadar Belçika topa % 64'e 36 oranında hakimdi, ama sonra  sahneye Galler çıktı. 30'da Williams'la skoru 1-1'e taşıdı ve 90 dakikanın sonuna kadar kesin üstün olan taraftı.Bu gole bir parantez açmak gerekir; kornerden bulunan pozisyon  tamamen çalışılmış bir üründü, 4 futbolcu korner atılmadan önce penaltı noktası civarında bir yumak oluşturuyorlar, top ayaktan çıkınca dağılıyorlar,  rakip savunmacılarının dikkatini dağıtıp hava topuyla buluşuyorlar. Bu çalışılmış ölü topu maç boyu tam 4 kez denediler, biri gol oldu, diğerleri tehlike yarattı. Devre  arasına 1-1'lik skorla gidilirken topa sahip olmakta Galler in % 55'e 45, pas sayısında ise 242'ye 188 üstünlüğü vardı.

İkinci yarıya Belçika biraz silkinerek başladı. 48'de Lukaku ve 50'de Hazard'ın gol girişimleri sonuç vermeyince Galler yine direksiyonu eline aldı ve 55. dakikada hızlı çıkışta 2 pasla sahanın yıldızı Robson-Kanu'nun ayağından 2-1 öne geçti. Bu noktada da Kanu'ya değinmek istiyorum. Premier Lig'in bir alt liginde Reading' de forma giyen bu futbolcunun şampiyona sonrası bir çok transfer teklifi alacağı kesin.

Herkes yenik duruma düşen Belçika'nın maçın sonuna kadar oyunun hakimi olacağı görüşündeyken tam tersi oldu. Top rakipteyken iyi kapanan Galler çaldığı toplarla rakip kaleye yüklenerek adeta "en iyi savunma hücumdur" prensibini ortaya koydular. Hatta 80'de Coleman santraforu Kanu'yu oyundan alırken diğer hücumcusu Vokes'i oyuna aldı, maçın fişini çeken golünü de bu oyuncunun atmasında taktik olarak baş rolü oynadı.

Şimdi kimse Galler'in, belki de yarın İzlanda'nın geleceği  noktada, "Türkiye devam edebilseydi final oynardı" boşboğazlığına kapılmasın, çünkü bu iki Trakya büyüklüğünde ülke futbol olarak bizden bir kaç gömlek üstün, en azından mentalite olarak ders verirler bize. Afedersiniz unuttum, biz ders almayız, ders veririz!