Sporda Şiddet Yasası ne için çıkmıştı?

Ali Kaya Soysal
 
Bugün geçirdiğimiz fırtınalı hafta sonundan kalan iki konuya ve takiben nispeten daha önemsiz birkaç noktaya değinmek istiyorum..
 
1- Geçtiğimiz Cumartesi ülkenin tüm gazetelerinin spor sayfası manşetlerinde Fenerbahçe Kulübü Genel Sekreteri Mahmut Uslu'nun bir ifadesi vardı. Ulusal maç trafiğinden dolayı bunu yazmayı bugüne bırakmıştım. Ancak dün akşam A Spor kanalında Hıncal Uluç konuyu dile getirerek benden atak davrandı, tabi tv programcılığının ayrıcalığı ne de olsa. Sorun değil, programı izlemeyen ABC okuyucuları bu satırlardan bilgi sahibi olacaktır nasıl olsa.

Mahmut Uslu'nun 9 sütuna manşet sözcüğü aynen şöyleydi: "ölürdük, kupayı Galatasaray a aldırmazdık "..Atıf yapılan, 2011/12 sezonunda Şükrü Saraçoğlu Stadında oynanan F.Bahçe maçından sonra G.Saray'ın kazandığı  "ucube" lig şampiyonluğu kupa töreniydi. Hatırlarsanız, kupa önce verilmek istenmemiş, o zamanki yönetici Abdürrahim Albayrak'ın dönemin başbakanını aradıktan sonra gelen talimatla stad ışıklarının kapatıldığı bir ortamda kupa sahibini bulmuştu.

 Ne demek istiyor Uslu bu sözüyle; o günlerde Aziz Yıldırım şike davasından tutuklu idi ve kendiside yönetimde yoktu. Yani "başkan ve ben  orada olsa idik, G.Saray kupayı alamazdı" demek istiyor. Hatta bu amaç için "ölürdük" diye de ekliyor. Şimdi gelelim "zurnanın zart dediği" noktaya; bu ülkede 2011'in Nisanında 6222 sayılı "Sporda Şiddet Yasası" Meclis'te, hem de ilk kez  parlementodaki tüm partilerin onayıyla kanunlaştı. Bu yasanın 22. maddesinde "sporda şiddeti teşvik edecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklama yapan kişilere verilecek cezalardan " sözediliyor ve hatta aynı maddenin 4. fıkrası aynen şöyle diyor; "bu fiillerin, haber verme ve eleştiri hakkının sınırları aşılarak yayınlanması halinde,  ilgili yayın ve basın organının işleticisi olan gerçek veya tüzel kişiye yüzbin TL'den beşyüzbin TL'ye kadar idari para cezası verilir." ..Buraya kadar yasa ve maddesi açık herhalde..

Peki, ben şimdi İstanbul Cumhuriyet Savcılarına soruyorum; Mahmut Uslu'nun manşetlere tırmanan bu demeci 6222'yi çiğnemek değil de nedir? Cumartesi'den bugüne kadar 4 gün geçmesine rağmen bu konuda herhangi bir işlemde bulunmaya teşebbüs ettiniz mi? Etmediyseniz, yaptırım düşünüyor musunuz yoksa 6222 nolu yasa sizler için birşey ifade etmiyor mu? Bu sorularımın yanısıra bir de ironi; bu sözleri manşetlerine alan gazetelerden ikisinin patronu Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören!

***
 
2- Ulusal Takımımızın aldığı başarısız sonuçlar, 3 maç sonunda gruptaki rakiplerimizden yediğimiz puan farkları, Fatih Hoca'nın  manası bir türlü anlaşılamayan "gizemli" basın toplantıları, 4-4-2'ler, 4-6-0'lar, Terim-Arda "idrar yarışları" ve dedikodular, planlar, komplo teorileri... Hepimiz bıktık artık! Ben olayın teknik boyutunu irdelemek istiyorum biraz ama başka bir bakış açısıyla. Dün akşam U 21 Avrupa Şampiyonası 2017 grup maçlarının sonuncusu vardı Alanya'da. Lider Slovakya ile 1-1 berabere kaldık ve Hollanda'yı da geçemeyerek grubu 3. sırada kapatarak elendik.

Futbolda ileri giden ülkelerin U 21, 19, 17'leri sistem olarak A takımlarının modelini benimserler, antrenman metodlarından sahadaki taktik dizilişlerine kadar tek tornadan çıkmış gibidirler. O yüzden alttan gelen oyuncularda herhangi bir adaptasyon sorunu yaşanmaz. 1970'lerin sonu ve 80'lerin başındaki Beşiktaş Özkaynak Düzeninde alt yaş grup çocukları, genç takımları 4-3-3 sistemine uyarlayarak çalıştırırdık. Çünkü o yıllarda dünyada bu sistem revaçta idi ve en önemlisi A takımı bu düzende oynuyordu. İşte o nedenle yukarıya yükselen Süleyman'lar,  Ziya'lar, Rıza'lar, Fikret'ler, Feyyaz'lar, Ali'ler, Metin'ler, Gökhan'lar, Sinan'lar hiç zorluk çekmediler A takımına uyum sağlamada.

Oysa , dün akşam U 21 takımını izledim, -ki bunların içinde A takımının geniş kadrosunun içinde olanlarda var- hiç bir sistem göremediğim gibi Ulusal takımın yerleşmiş bir oyun planı olmadığı için benzerliğe de rastlamadım. Ama zaten imkansız! Çünkü A takımı kadrosunun yarısı yurtdışı altyapı kökenli. Bu bağlamda Türk futbolunun son 20 yılının 16'sında varolan, 3 yıldır da ülke futbol direktörü ünvanıyla hiçbir model getiremeyen, sistem oturtamayan, üstelik 14 yabancı ucubesine onay veren İmparator'u kutlar, başarılarının devamını dilerim!!!

*** 

Daha az önemli 3 konuya gelince:

1- Ulusal maçlar dolayısıyla liglere ara verilen dönemde Fenerbahçe teknik direktörü Dick Advocaat'ın bir hafta boyunca ülkesine gitmesini ve hazırlık maçı yapılmamasını çok yanlış buluyorum..

2- Dün Beşiktaş ın antrenmanında  bir tatsızlık yaşandı, pozisyonu defalarca izledim. Caner Erkin, yapılan çift kale esnasında Cenk'in ayak bileğine bastı, -ki resmi maçta bunun karşılığı kırmızı karttır- arkasından yerde yatan arkadaşının üzerine yürüdü, 5,6 kişi bu oyuncuyu zor ayırdı, hatta ağzını kapattılar, belliki küfür de ediyordu. Caner saha içinde patlamaya hazır bomba gibi, her an takımını eksik bırakabilecek agresif futboluna devam ediyor. Kaldı ki bu tarz antrenmanlara taşındı dün yaşandığı gibi. Yönetim ne yapıp edip "efendi" Beşiktaş'a asla yakışmayan bu oyuncuyla geç olmadan yollarını ayırmalı. Benden söylemesi.

3- Galatasaray Levski Sofya takımıyla oynadığı özel maçta Mustafa isimli 14 yaşındaki altyapı oyuncusunu oynattı. 89. dakikada oyuna girdi gerçi ama ben bunu doğru bulmuyorum. Bu, genç oyuncunun gelişimi açısından sakıncalıdır. Olayın mental yönü ise ayrı bir tartışma konusudur...Alt yapı konusunda bir uzman olan Riekerink'in bunu bildiğine eminim ama işin içyüzünü bilmediğim için fazla bir yorum yapamıyorum..
 
Ulusal takımla ilgili tartışmalar Kasım ayına kadar ertelenecek umarım, dolayısıyla hafta sonu oynanacak annemizin liginde görüşmek üzere hoşçakalın..