Burak Cop
Burak Cop - Yıllardır beklenen solcu lider

Yıllardır beklenen solcu lider

Muharrem İncenin başarılı kampanyası; içeriği, üslubu ve İncenin kitlelerde yaratmayı başardığı sempati bağlamında incelenmeyi hak ediyor. Bu konuda 24 Haziran seçimlerinden sonra da çözümlemeler yapılacağını tahmin etmek güç değil.

Ancak İncenin bir özelliği var ki, iktidar ve muhalefet kampanyalarının tozu dumanı içinde henüz idrak edilmiş değil. İnce, Ecevitin kitlelerde her açıdan hayal kırıklığı yaratan 1999-2002 arasındaki başbakanlık döneminin ardından, yani AKPnin iktidarda geçirdiği 16 yıl boyunca Türkiye siyasetinde eksikliği hep hissedilen, açıkça ve sistematik biçimde sol değerleri referans alan ilk lider olarak sivriliyor.

Geçmişte İnce uzun süre, esasen AKPnin hegemonyasını beslemek amacıyla ve Cemaatin önemli entelektüel katkısıyla olumsuz bir sıfat olarak formüle edilen, son derece de müphem bir kavram olan ulusalcılıkla tanımlandı. Ancak bu haksız bir tanımlamaydı.

Her şeyden önce dışsal bir adlandırmaydı. Türkiyede uzun süre ulusalcı diye kötülenen aydın ve siyasetçilerin pek azı bu adı sahipleniyordu.

Daha da önemlisi, müphem ve tartışmalı bir kavram oluşunu kenara koymak şartıyla evet CHP içinde gerçekten de ulusalcı denebilecek isimler vardı. Ancak Muharrem İnce onlardan biri değildi. İnce, kısa yoldan söylemek gerekirse ana akım bir CHPli olageldi.

Ona destek verenler, etrafında kümelenenler belli hassasiyetlere sahipti (kimi partideki sağa açılmadan rahatsızdı, kimi Kürt sorununda daha katı bir çizgi izlenmesinden yanaydı, kimininse laikliğin eskisi kadar savunulmaması yahut parti yönetiminin CHPnin fıtratına aykırı bazı çevrelerle arasına yeterince mesafe koymaması gibi eleştirileri vardı). İnce usta bir siyasetçi olarak bu çevrelerin desteğini pekiştirdi, ancak o bunların toplamından daha fazlasıydı.

Muharrem İnce sadece partiye gençliğinden beri ve en alt kademelerden başlayarak emek vermek bağlamında değil, partinin tarihsel birikimi ve evrimiyle biçimlenen mirasının çağdaş bir temsilcisi olmak bakımından da iyi bir CHPliydi. Dahası, yüzü sola dönüktü.

muharrem-ince-002.png

Sosyal demokrasiyi çok ihmal etmiş bir partide, sosyal demokrat bir lider adayıydı. İncenin siyasi çizgisi, parti yönetiminden memnuniyetsizlik ya da ulusalcılık gibi tanımlamalara sıkıştırılamayacak kadar sofistikeydi.

***

Geçen Şubattaki kurultay konuşmasında sarf ettiği şu sözler hem zihnindeki sol siyasetin özeti olması bakımından, hem de toplumdaki ezilen kimliklere herhangi bir komplekse kapılmadan, herhangi bir bagajı taşımakta zorlanıyor gibi görünmeden sahip çıkma iddiasını göstermesi bakımından önem taşıyor:

Türkiyeyi kimlik siyasetinden çıkaracağız. (…) Ezilen, mağdur olan kim varsa onun yanında olmalıyız. Dolmabahçedeki imam Ben Müslümanım, ben yalan söylemem, camide içki içmediler diyor ve sürülüyorsa o imamın yanında olacağız.

Malatyada Alevilerin evine işaret konuyorsa Aman ben şimdi karışırsam CHPye Alevi partisi derler demeden, böyle bir kompleks içinde olmadan Malatyadaki Aleviye sahip çıkacağız. Uluderede çocukların üzerine bomba yağdırılıyorsa, Ben şimdi Kürtlere sahip çıkmayayım demeyeceğiz.

***

Dünyada otoriter/sağ popülist liderlerin devri sürüyor. Erdoğan da bunun başlıca örneklerinden biri. Geleneksel merkez sağ/sol partilere duyulan güvenin azaldığı, Hindistandaki Kongre Partisinden tutun da Almanyadaki Sosyal Demokrat yahut Fransadaki Sosyalist Partiye kadar pek çok köklü partinin kriz yaşadığı günümüz dünyasında gerçeklik-sonrası (post-truth) demagoji kitlelerde karşılık bulmaya devam ediyor.

Geleneksel partilerin, popülist dalgayı besleyen toplumsal eşitsizliklerin sorumlusu olmaları sebiyle biraz da hak ettikleri bu krizde, sağ popülizme karşı sol popülizmin alternatif olarak öne çıkmaya başladığı ülkeler de var. Bu bağlamda en başarılı örnek olarak İngilterede İşçi Partisinin lideri Corbyn görünüyor.

Muharrem İncede de Türkiyenin Corbyni olma potansiyeli bulunuyor. Ancak fazla heyecana kapılmadan, bunun şimdilik yalnızca potansiyel olduğunu vurgulayalım.

cornby.jpg

***

Ecevitin CHPsi 1970li yıllarda partisinin oy tabanını genişletmeyi, CHPye mesafeli toplum kesimlerinden oy almayı başarmıştı. Ecevit, kimi tarihsel/kimliksel nedenlerle CHPye mesafeli kesimlerden (şematik olmak pahasına dar gelirli dindarlardan diyelim) 90lı yıllarda da DSP lideri olarak oy alabilmişti.

Şimdi önümüzde bir cumhurbaşkanlığı seçimi var ve Muharrem İncenin, alacağı oyu, partisinin oyunun ötesine taşıma ihtimali bulunuyor. İçeriği itibariyle sol popülist yanı ağır basan (ama bunu henüz Batıdaki sol popülist liderler kadar da altı dolu ve tutarlı biçimde ortaya koymayan) söylemiyle İnce, ilk turda CHPnin psikolojik yüzde 25 barajını aşabilir.

Öte yandan şunu da tespit etmek gerekir ki İnce, Ecevitin lider olarak sivrildiği 60lar-70ler CHPsindeki değişim hareketinden farklı olarak, kapsamlı bir ekipten ve politik programdan beslenmiyor. O dönemin CHPsindeki dönüşüm ne bir anda gerçekleşmişti ne de tek başına Ecevitin eseriydi.

Kadrosu ağırlıklı olarak 1958de CHP ile birleşen Hürriyet Partisinden gelen ünlü CHP Araştırma Bürosu, 60ların ortasındaki Ortanın Solu hareketi, 1966 kurultayından önce Ecevitin Ortanın Solu kitabını yazarak partiye önerdiği yeni reçeteyi detaylandırması, akabinde Ankara Siyasaldan aralarında Deniz Baykalın da bulunduğu bir grup akademisyene partinin yeni yönelimini teorize ettirirken partiye de yeni siyasetçiler kazandırması… CHPnin 70lerdeki başarısının ardında böyle bir arka plan vardı.

ecevit.jpg

İnce ve yakın çalışma arkadaşlarına bakıldığında ise, tabandan gelen siyasetçiler olmaları bakımından politikada önem arz eden hasletlere sahip oldukları, ancak CHP için geçmişteki örneklere benzer bir dönüşüm programından yoksun oldukları görünüyor.

En azından şimdilik. İncenin televizyon programları ve mitinglerdeki performansında çok kısa sürede gerçekleştirdiği niteliksel sıçramayı dikkate aldığımızda, kervanı yolda dizme potansiyelinin olduğunu görebiliyoruz.

***

Bitirmeden not etmek gerekir ki, İncenin cumhurbaşkanlığı ve CHPnin seçim kampanyasındaki başarının yarısı bizatihi İnceye aitse, diğer yarısı da Kılıçdaroğlu yönetimine aittir. Parti içi rakiplerine önemli sorumluluklar vermek Türkiyede siyasetçilerin geçmişte yaptığı, yapabildiği bir şeydi. S.Demirel–Sadettin Bilgiç,

Erdal İnönü–Deniz Baykal ilk akla gelen örneklerdir. Kemal Kılıçdaroğlunun bunu tekrar hayata geçirmesi bir siyasal olgunluk ve parti içi demokrasi jesti olmanın yanı sıra, Tayyip Erdoğanın da bütün seçim stratejisini alt üst etti. Bunun değeri önümüzdeki dönemde daha iyi anlaşılacak.


 

Toplam 1273 defa okunmuştur.

Burak Cop diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.