Hüseyin İrfan Fırat
Hüseyin İrfan Fırat - Zorunlu arabuluculuk arayı bulmaktan çok arayı bozacak gibi

Zorunlu arabuluculuk arayı bulmaktan çok arayı bozacak gibi

Girmemize çok kısa bir süre kalan 2018 yılı ile birlikte çalışma hayatımıza yeni bir kavram giriyor. ZORUNLU ARABULUCULUK sistemi.

Evet, İş Mahkemeleri Kanununda yapılan bir değişiklikle 2018 yılından itibaren artık işçi işveren çekişmelerinde hukuk (dava) yoluna gidilmeden önce zorunlu olarak arabulucuya gidilecek. Bu aynı zamanda dava şartı olacak, yani eğer arabulucuya gidilmeden dava açılmışsa mahkeme davayı kabul etmeyecek.

Arabuluculuk müessesi aslında yabancısı olmadığımız bir kurum 6325 sayılı HUKUK UYUŞMAZLIKLARINDA ARABULUCULUK KANUNU 07.06.2012 tarihinde kabul edilmiş ve 22.06.2012 tarihinde Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

2018 Ocak ayından itibaren uygulanacak olan ise iş davalarına yönelik olarak zorunlu arabuluculuk sistemi. Dünyada benzer örneklerinin zorunlu olmadığı yani tarafların serbest iradesine bırakılmış olan bu sistem bizde zorunlu hale getirildi.

Gerekçeye bakıldığında mahkemelerin ağır iş yükü dolayısı ile iş yargılamalarının çok uzun sürelere yayıldığı ve tarafların mağdur oldukları iddialarının ön plana çıktığını görüyoruz. Ülkemizde iş davalarının uzun sürdüğü elbette ki bir gerçektir. Ancak bu olumsuz durumu ortadan kaldırmanın tek çözümü zorunlu arabuluculuk sistemi de değildir. Yapısal bir takım değişikliklerle bu soruna köklü çözümler peki ala getirilebilirdi.

Arabuluculuk sisteminin uygulanma detaylarına bu yazımda girmeyeceğim. Dileyen okurlarımız bu konuda internette pek çok kaynak bulup teknik detayları okuyabilirler. Benim asıl değinmek istediğim husus bu sisteme ilişkin emek tarafının çekinceleri.

Geçtiğimiz hafta Tele1 televizyonunda haftalık olarak yaptığımız çalışma yaşamı programında bu konuyu işledik ve DİSK Hukuk dairesi Müdürü Av. Necdet Okcanı konuk ettik. Kendisi de diğer sisteme muhalif olan tüm hukukçular gibi işçinin arabulucu masasında bırakmak zorunda olacağı olası haklardan söz etti.

Günümüz koşullarında işçilikten doğan haklarını tahsil etmekte zorlanan işçiler arabuluculuk sistemi ile gerçek alacaklarının çok altında anlaşmalara razı olup haklarından olabilirler. Gerçekten de işçilere çoğu kez dava yoluna gitmek masraflı ve uzun bir süreç olarak geldiğinden acil ihtiyaçları karşısında işverenin hak ettiklerinden daha düşük tutardaki tekliflerini kabul etmek zorunda kaldıklarını hepimiz biliyoruz.

Yani aslında işçi ile işveren arasında böyle bir gayri resmi arabuluculuk her zaman vardır. İşveren işçiye alacakları karşısında bir rakam teklif eder, benden bu kadar beğenmiyorsan git bildiğin yere şikâyet et ya da dava aç der. Yukarıda da belirttiğimiz bazı çekincelerinden dolayı işçiler çoğunlukla teklif edilen tutarları kabul ederler.

Şimdi getirilen bu sistem ile artık bu işçi aleyhindeki olumsuzluk bir anlamda resmiyet kazanmış hale geliyor. Yani artık işçi muhtemelen kendisine arabulucu önünde yapılacak aleyhindeki teklifleri kabul etmek zorunda kalacak ve bu durum bir tutanakla resmiyet kazanacak. Çünkü arabulucunun işverenden gelecek işçi aleyhindeki tekliflere bir itiraz ya da müdahale hakkı yok. Üstelik sistem gereği bu görüşmeler ve tutanaklarda gizlilik esası var. İleride oluşabilecek husumetlerde mahkemeler tarafından dahi bu görüşmelere ilişkin bilgi ve belge istenemeyecek.

Aklımıza gelen bir başka konuda çalışma hayatımızda sıkça karşılaştığımız işçinin iradesinin fesata uğratılması yani işçinin kandırılarak kendisine haklarının eksik ödenmesi halleridir. Bu durumla karşılaşan bir işçi eksik haklarının telafisi için mevcut koşullarda dava açabilmektedir. Yani bir işçiye haklarını eksik ödeyen işverene karşı ibraname imzalamış olsa dahi işçi dava açabilir ve eksik ödenen haklarını talep edebilir.

Ancak arabulucu sistemi ile arabulucu masasında irade fesatına uğrayan bir işçinin artık dava yoluna gidemeyeceği yolunda görüşler bildirilmektedir. Üstelik de bu görüşlerin arabuluculuk eğitimi sırasında eğitim alan adaylara anlatıldığından söz ediliyor.

Elbette ki hukuka aykırı bu görüşü kabul etmeyen hukukçularımız da var. Örneğin aşağıda yazısından alıntı yaptığımız Av. Hasan Erdem gibi.

Arabuluculuk görüşmeleri sonunda tarafların anlaşmaya varmaları halinde, üzerinde anlaşılmış olan hususların taraflar tarafından tekrar yargı konusu yapılması mümkün değildir. Arabuluculukta çözümlenmiş bir konunun tekrar yargı konusu yapılabilmesi için tehdit, hile, cebir gibi taraf iradelerini sakatlayan bir olgunun varlığı gerekir.(*)

İnsanların Adalet arayacakları merciler bağımsız mahkemelerdir. İşçilerde haklarını arabulucu masalarından ziyade İş mahkemelerinde aramalılar. Böylece gecikmeli de olsa haklarına eksiksiz olarak kavuşabilmeleri mümkün olacaktır. Ayrıca geciken tazminat ve diğer işçilik hakları için yasal faiz ve mevduat faizlerinin uygulandığı unutulmamalıdır. Özetle görüşümüz sözünü ettiğimiz kaygılardan ötürü bu arabuluculuk yasası işçi ile işverenin arasını bulunmaktan çok aralarını bozacak gibi görünüyor.

Bu arada son not olarak bu yasayı da içeren İş mahkemeleri kanununda yapılan değişiklikle iş sözleşmeleri sona eren işçilerin Çalışma bakanlığına bağlı müfettişlere şikâyet hakkı da ortadan kaldırıldı. İşçi bu şikâyetle Müfettiş soruşturması sonucunda haklı bulunursa mahkemeye gitmeden hakkını alabiliyordu. Yine bu yasayla kıdem, ihbar, kötü niyet, ayrımcılık gibi tazminatlarda zaman aşımı süresi ne yazık ki 10 yıldan 5 yıla düşürüldü.

(*)

Toplam 1368 defa okunmuştur.

Hüseyin İrfan Fırat diğer yazıları:

YORUM YAZ

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.